Ama memleketin hali ne olacak?Benim merak ettiğim o.Ne olacak?Adam artık hayatını kazanamıyor.Ekip biçerek kazanamadığı ortada.Ne olacak o halde,soruyorum size.Bir türlü bulamıyorum.Kime sorarsam sorayım,onlar da bulamıyor.
Ama...nasıl bir cesaret bu böyle?İnsan nasıl olur da kendi türüne böyle güven ve inanç besler?İnsanoğluna bu tür inancı öğretecek öyle az şey oluyor ki dünyada.
Sabırsız,mevcut ana odaklanan bir toplumda,hangi özelliğimizin kalıcı değer taşıdığına nasıl karar verebiliriz?Kısa vadeye kilitlenmiş bir ekonomide nasıl uzun vadeli hedeflere sahip olabiliriz?Her an parçalanan veya sürekli olarak yeniden şekillendirilen kurumlarda,karşılıklı sadakat ve bağlılık nasıl sürdürülebilir?
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti.Acıyı,susuzluğu,açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor,bu yüzden daha rahat döşeklere,daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.
Daha derine inmemiz lazım.Bu karanlığa inmeden bulamazsın.Mesele bu karanlığın kendisinde.Mesele şurada:Niçin bu kadar biçareyiz,ümitsiziz?Neden her tuttuğumuz dal elimizde kalıyor?Bu memlekette sadece fena şey mi yapılır?Bütün hesaplarımız bozuk mu?Hiçbir faziletimiz kalmadı mı?
Buraya gelirken bir şeyler bekliyorduk.Beklediğimiz neydi bilmiyorduk ama kesinlikle bu değildi:Bu kasvetli işgünleri,bu sessiz akşamlar,bu değişime kapalı,sürprizsiz,umutsuz,donuk hayat.
"Memleketi taksim mi ederlermiş?Memleketin zaten neresi benim?Ereğli'de kömür Fransız!Haydarpaşa'da demir Alman!Yalnız Yemen'de dökülen kan Türk!Üstünde ölüp altında gömülecek kadar bir toprak;bu mu memleket?
Her gün bu kadar güzel mi bu deniz? Böyle mi görünür gökyüzü her zaman? Her zaman güzel mi bu kadar, Bu eşya,bu pencere? Değil, Vallahi değil; Bir iş var bu işin içinde.