Hayatın kurgulanmış akışı esnasında insan bir süre sonra tatmin olmamaya başlar. Aradığı bu değildir ; bir cinar ağacının dibinde oturmak, sonbahar yapraklarının dökülüşünü izlemek ve biraz düşünmek ister o. Ardından ruh da katılır vücuda. Tabiatla kurulan ilişki, iç dünyamızı eğitmekle kalmaz , onu renklendirir de. Çöle bakmak , denize bakmak, dağlara bakmak, ufka bakmak insanın içini büyük bir sevinçle doldurur. Bizim de içimiz tabiat kadar geniş ve zengin, bunu anlarız. Biz büyük nüshayız aslında, âlemse küçük nüsha ( sayfa 206 ). Bu küçük nüshada herşey sınırlıyken bedenimiz, bilgimiz ve duyularımız; gönlümüzün bir sınırı var mıdır ? O kadar geniş bir mânâ denizidir ki gönül, uçsuz bucaksız, hadsiz hudutsuz , kenarı kıyısı mevcut değil. hep bir telaşla yaşamaya çalıştığımız şu dünyada , oradan oraya koşuşturan buna rağmen hiç bir işe yetişemeyen insanlarla dolu ,bir şeyleri unutmak istercesine hızlı adımlarla ilerlerken bizlere Erzurumlu İbrahim Hakkı 'nın
Can ellerinden gelmişem
Fânî mekânı neylerem
Ol mülke meylim salmışam
Ben bu cihanı n'eylerem
Aşkın şarabın içmişem
Dil gülşenine göçmüşem
Ben varlığımdan geçmişem
Nâm ü nişânı n'eylerem
Dünyaya geldim gitmeye
İlm ile hilme yetmeye
Aşk ile ân seyretmeye
Ben în ü ânı n'eylerem
şiiriyle dur biraz, yavaşla dedirten mutlaka okunması gereken güzel bir eseri.