Zeliha Korkmaz

Ben sana en başta söylemiştim değil mi? Bana soru sorman senin keyfine kalmış bir şey, ama yanıtlamak da benim keyfime kalmış bir şey diye.
Reklam
Sonuca ulaşmayan düşüncelere takılıp kalmaktansa , hiçbir şey düşünmemek daha iyiydi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Günün sonunda, ister geçmişe dönmüş olsun ister geleceğe gidin, şimdiki zaman değişmiyor. Bu da akıllara şu soruyu getiriyor: O hâlde o sandalyenin ne anlamı var?
Sayfa 196Kitabı okudu
Geçmişe gidebilseydiniz ama yalnızca kahveniz soğuyana kadar orada kalabilseydiniz ne yapardınız?
Sayfa 1 - EpsilonKitabı okudu
Reklam
"Burda ne işler göreceğim?" "Bir ihtiyarı bekleyeceksin. Ölürse haber vereceksin."
Sayfa 67 - KapıKitabı okudu
Bu yapayalnız insan, mutluluğu bulup cebine koymuştu.
Sayfa 109Kitabı okudu
Görenler sanır ki bu bakışma onu üzer, içini gamkasavet basardı. Hayır . Tam tersi. İçi açılır, yüzüne aydınlık vurur,bir ıslık tutturarak kapıdan çıkardı. Annem sanki babamın içinde şarkı söylüyordu.
Reklam
Kötülükten ancak kötülük çıkar. Bayağı insan ruhunu öldürür.Elbette, çok gelişmiş milletler, kötülükten de bir şeyler çıkarıp ,onu az gelişmiş milletlere ihraç etmek yolunu bilmektedirler. Kötülüğü rasyonalize edip ya da sanat eserlerine dondurup hayata ait bir canlılık bulmaktadırlar kötülükte.
Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere , daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye varıyordu ki , kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup ,keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.
Ne zaman derin bir üzüntüye kapılsam gözlerim parlar, tavır ve hareketlerim neşelenir, içim içime sığmaz olur. Dünyayı hiçe sayıyormuşum gibi kahkahalarla gülerim, türlü türlü gevezelik ve delilikler yaparım.
Umuttan, cesaretten olduğu kadar "tevekkül"den de, tevekkülün güzel sükûnundan da yoksundum.
Allah uyuz versin de tırnak vermesin , ne demekti, ne korkunç bir işkenceydi kim bilir.
Reklam
Harese nedir,bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin hırs,Haris, ihtiras, muhteris, sözleri buradan türemiştir.Harese şudur evladım. Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden , aç susuz çölde yürür de yürür ; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu , devenin daha çok hoşuna gider. Böyle yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim ,hırs,ihtiras,haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu'nun adeti budur oğlum,tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Tütsücüler meydanında hamile bir kadın yolunu kesti Hayyam'ın. Peçesi sıyrılmıştı ,on beşinde ya vardı ya yoktu. Tek kelime etmeden, saf dudaklarıyla bir kez bile gülmeden, Hayyam'ın biraz önce satın aldığı ve avucunda taşıdığı kavrulmuş bademlerden bir tutam alıverdi. Hayyam hiç şaşırmadı buna, Semerkant'ın bu epey eski inancından haberi vardı: Hamile bir kadın sokakta hoşuna giden bir yabancıyla karşılaşırsa hiç çekinmeden onu yemeğini paylaşmalıydı; o zaman çocuk o yabancı kadar güzel, onun gibi ince uzun olur; aynı soylu ve düzgün yüz hatlarını alırdı.