Şimdi bu kitap hakkında ne demeli?Konuşmaya nerden başlamalı?Pek bilmiyorum.Hayatımda iliklerime kadar hissedebildiğim kitaplardan biri diyebilirim.Aynı tepkilere maruz kalan bir YABAN olduğumu anladım :)
Yıllar önce lisedeyken okumuştum bu kitabı.O dönem beğendiğimi hatırlıyorum.Ama bu eserin muhtevasını temas etmeyen bir beğeniydi.Bunu tekrar okuyunca anladım.
Kitabın içeriğiyle alakalı incelemelerde çok bilgi verilmiş.Ben buraya sadece şunu yazacağım.Anadolu’da doğup, yaşamış bir kişi ana karakter Ahmet Celal’in serzenişlerine, isyanlarına muhakkak hak verecektir.Kitapta bahsedilen karakterler hala çevremizde varlığını sürdürüyor.
Türk köylüsü ile Türk aydınının arasındaki uçuruma değinen bir başyapıt diyebilirim ve şu cümle kitabın en can alıcı noktası.Keyifli okumalar dilerim :)
“Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı , besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti.
Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak. İşte , her yanın yarılmış bir halde kanıyor ve sen, acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun . Sana istirap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eseridir.”