Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar'ı Berna Moran, " hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak niteler. Moran'a göre "Oğuz Atay'ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." Küçük burjuva dünyasını zekice alaya alan Atay "saldırısını, tutunanların anlamayacağı, red edeceği türden bir romanla yapar." Tutunamayanlar, 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazanmıştı.
Bir süredir inceleme yazmıyordum. Bunun sosyal, siyasal ve ekonomik sebeplerine girmeden önce inceleme yazmak isteyen fakat eli bir türlü kaleme gitmeyen birini düşledim. Kitap okuma ve inceleme amacıyla bir araya gelen bir toplulukta neden eskisi kadar inceleme yazılmadığını, içerikten görselliğe doğru gidişi ve rüzgârın nereden estiğini anlamaya
Bizce evrim; herhangi bir dine ya da inanışa karşı oluşmuş bir başkaldırı değil tam aksine tanrının yaşamı, insanı oluşturma noktasında kullandığı bir araçtır. Dinleri yanlış anlayıp bilimle savaşır hale getirmek ya da gelmek, hem sosyal dengeyi bozmakta hem de insanları yanlış yönlendirmektedir.
Sanat ... başkaldırı ve öfke duyguları uyandırır, toplumu heyecana getirir, sık sık, bulunduğu çirkef çukurundan çıkmaya ve silkinmeye susamış insanları acı çekmeye zorlar.
Beni oldum olası, senin çalışman sayesinde hiçbir yoksunluk çekmeden huzur, sıcaklık ve bolluk içinde yaşamakla suçlardın (üstelik yalnızken ya da başkalarının önünde yapardın bunu; başkalarının önünde yapmanın aşağılayıcı yönüne duyarlık göstermezdin, çocuklarının meseleleri her zaman herkese açıktı). Beynimde adeta oyuklar açmış olması gereken
Toplum sürekli olarak korunmalı, örgütlenmeli, başkaldırı riskini önceden görmek için düzenlemeler yapmalı ve bu düzenlemelere yasalara saygı duyulması için ve yasaya uygun şiddetin hayata geçirilmesini denetlemek için yetkili merciler oluşturmalıdır. Toplumun bu tür çıkarları fark etmesi birleşmiş bir grubun bireyleri arasında duygusal bağlar oluşturmaya başlar, bu ortaklık bağları toplumun gücünün gerçek kaynağıdır.
Kadın ve erkekler arasındaki ilişkilerin eşitlik ilkesi temeline göre düzenlenmesi görüşünü savunanların da, kadınlardaki erkeksel protestoyu desteklememesi gerekir. Kadın ve erkek arasındaki eşitlik, nesnelerin doğal düzeninin dışına çıkmamak zorundadır; oysa erkeksel protesto realiteye karşı körü körüne bir başkaldırı, dolayısıyla bir üstünlük kompleksidir. Gerçekten de söz konusu protesto, bütün cinsel işlevleri bozarak olumsuz yönde etkileyebilir.
Efendiler, bu tür olaylara bundan sonra geniş ölçüde rastlayacağız. Büyük Millet Meclisi'nin toplanmasını ve açılmasını sağlamak için çalıştığımız günlerde bizi en çok uğraştıran, Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu bölgesine bağlı yerlerden başlayıp, Nallıhan, Beypazarı üzerlerinden Ankara'ya yaklaşma eğilimini gösteren gericilik ve başkaldırı dalgaları olmuştur. Ben, bir taraftan bu dalgaların durdurulmasına çalışırken, bir taraftan da Ankara'da toplanmakta olan ve genel durumu henüz gereği gibi kavrayamayan milletvekillerini korkulacak manzaralar karşısında bırakmamak ve bu gibi durumların ortaya çıkmasıyla Meclis'in toplanmayı başaramaması gibi uğursuz olasılıklara imkan vermemek yollarını düşünüyordum. Bunun için, Meclis'in açılmasında pek çok acele ediyordum. Sonunda, gelebilmiş milletvekilleriyle yetinerek, Meclis'in Nisan'ın 23. Cuma günü açılmasına karar verdik. Bu karar üzerine 21 Nisan 1920 tarihinde yayımladığım bildirinin içeriğini, o günün duygularına ve anlayışlarına ne derece uymak zorunda bulunulduğunu gösterir bir belge olması nedeniyle, olduğu gibi bilginize sunmayı uygun görüyorum.
Etek boylarının kısalması bir başkaldırı, aristokrat kesimin uzun etek anlayışına karşı alınan bir intikamdır. Bu intikamın 1900'lü yılların ikinci yarısına kadar gecikmesinde kadınların diz kapaklarının çirkinliğine inanmaları da neden olmuştur. Bu çekingenliğin kırılmasında, dirseklerin de aynı estetik kaygıdan dolayı uzun yıllar kapalı kalmasının, fakat sonradan bunun yanlış bir düşünce olduğunun anlaşılmasının da payı büyüktür.
Öncelikle kitap çiftlik hayvanlarının kendisine yapılan haksızlık ve yaptıkları işlere rağmen haklarını almamaları üzerine çıkardıkları bir başkaldırı ile başlıyor. Daha sonra kendi çiftlikleri kuran hayvanlar yaşamlarını bu şekilde devam ediyor ama işler bir süre sonra yeniden karışıyor. Bu süreçte çok fazla zorluk ile baş başla kalan hayvan çiftliği üyeleri fark edemedikleri bir sona doğru sürükleniyor aslında. Onları yöneten domuzlar insan gibi miydi yoksa domuz muydu? Aslın sorunları buydu, sorun kitabın sonunda ortaya çıkacaktı ve hayvan çiftliği üyeleri domuzları insanlardan ayırt edemeyeceklerdi...
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020245,6bin okunma
Beni hayal kırıklığına uğratan, benden başkası değil.
✓✓✓
Kalıplaşmış duygulara, düşüncelere, değerlere başkaldırı niteliğinde bir eser diye düşünüyorum. Kafka'nın, okuru karanlık bir mağarada ışıksız bırakan anlatımını bilirsiniz. Işığını kendin bulmak zorundasındır. Nöronlarına yaptığı linçte bile zevk bulur onu sevenler.
Kafka eserlerinde bize sunulanın, öğretilenin değil arayışın inancını taşır hep sol cebinde. Doğru bilinen yanlışları gün yüzüne çıkarmak hayat felsefesidir adeta.
Böcek simgesi de bunu simgeliyor bana göre. Kendini değersiz hisseden insanın tıpkı kimse tarafından sevilmeyen böcekle eşdeğer tutulması da bir ironi olamaz diye düşünüyorum.
Modernizm dediğimiz kıskaçta kendini değersiz, önemsiz hisseden insanın umutsuzluk ve çaresizlik içinde kendini fark ettirme çabasını biraz karamsar bir dilden okumaya var mısınız?
DönüşümFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022222bin okunma