Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Momoşko

120 syf.
9/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Melih Cevdet Anday'ın iki karakterli tek mekanlı tiyatro oyunu. Nomalde oyun okumayı pek sevdiğim söylenemez. Sanırım takip etmekte zorlanıyorum ama bundan keyif aldım. Oyundaki erkek, kadına yardım ederek eve getiriyor. birbirini tanımayan bu iki insan bir süre sonra hararetli bir muhabbete başlıyor. Oyun süresince yapılan toplumsal tespitler, eleştiriler gerçekten okuması keyifliydi. Hepsi de zekice bir yerden yapılmıştı bence. En güzel ayrıntılardan biri ise erkeğin kadını bir türlü dinlemeyip anlamaması gerçekliğiydi. Aslında belki de tüm oyunun en büyük vurgusu iletişimdeki dinleme eksikliğimizdi diyebiliriz. Birileri konuşmak istiyor, anlatmak istiyor ama karşıdaki dinlemiyor. Bazen de anlatan dinlenmek istenmediğinin farkında olmuyor. Bu oyunda bunları okuyacaksınız. Sabaha kadar konuşan bu iki yabancı acaba hiç dinlediler mi?.. Tartışılır. İyilik, kötülük ve diğer şeylerle ilgili çıkarımlar da güzeldi. Oyunun ismi ne alaka derseniz bir japon oyunu olan mikadonun çöpleri oyunu bu iki kişi arasında devreye giriyor bir yerden sonra ve oyun üzerinden bol bol gönderme, çıkarım yapılıyor. "Mikado" da bir japon hükümdarı imiş. Oyunun nasıl oynandığını kitaptan anladım desem yalan olur. Oynanırken görmem lazım.
Mikado’nun Çöpleri
Mikado’nun ÇöpleriMelih Cevdet Anday · Everest Yayınları · 20211,525 okunma
Reklam
48 syf.
9/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
İçerisinde beş farklı hikaye bulunan minik bir kitap. Sanırım öykülerin hepsini tahmin edilebilir bulmama rağmen sevdim. Analar: Zengin bir kadın evcil hayvan edinir gibi çocuk almak istiyor. İki yakın aileye gidiyor bunun için. Birinci aile çok tersliyor bu kadını ama ikincisi kabul ediyor. Ahlaki çıkarım yapılacak bir hikaye gibi dursa da, sonu ters bitiyor. Pierrot: Cimri bir kadının masum bir köpeğe ettiği işkenceleri anlatıyor. Beni en çok etkileyen bu oldu. Midem bulandı, sinirlendim. Kadının o küçüklüğü, sürüngenliği. Bu kadar gerçekçi yazılabilmesi güzel en azından. Zira aklıma bu kadın gibi insanlar geliyor. İşte Geldim: Tahmin edilebilirliği hikâyeyi sıkıcı yaptı malesef. Ama sonunda verdiği his değişikti. Bir de bu ikilem beni hep düşündüren bir durumdur zaten. Joine: Duygudan duyguya sürükleyen, konusu çok ilginç bir hikayeydi. Sanırım favorim bu oldu. Fazla anlatmayacağım okuyunuzzz. Jake: Yine çok tahmin edilebilir bir öykü ama ana karakteri işleyişi çok güzeldi. Zaten klasikleşmiş yazarlar için çok değerlendirme yapmaya gerek yok. Tekrar okuyacağım bir yazar.
İşte Geldim
İşte GeldimGuy de Maupassant · Can Yayınları · 2021427 okunma
149 syf.
10/10 puan verdi
·
6 saatte okudu
Harriet ve David isimli bir çiftin tanışıp evlenmeleriyle başlayan roman bu ikisinin evliliğini anlatıyor. İkisi de epey geleneksel olan bu çiftin en büyük hayali güç bela ipotekle aldıkları devasa evde altı çocuk yapıp mutlu aile tablosunu yaşamak. Yaşadıkları maddi zorluklara rağmen de uzun bir süre bunu yapmayı başarıyorlar. Harriet beşinci çocuğa hamile kalana kadar. Kadının hamileliğin ilk ayından itibaren bir şeyler ters gidiyor. Nitekim bu çocuğun doğup büyümesiyle aile dağılıyor. Kitapta en çok düşündüren şey Harriet onu sevmediği için mi Ben böyle oldu yoksa gerçekten Ben böyle olduğu için mi sevilmedi? Hamilelikte o kadar çok yapmaması gereken şey yaptı ki, her şey bunların sonucu da olabilir. Yazar bilerek ve isteyerek bu ikilemde bırakıyor bence. Tek seferde bitirdim kitabı sürükleyiciydi. Çoğu kitapta olduğu gibi bunda da sonunu beğenmedim. Ben kitabın bitmesini Sevmiyorum sanırım. Daha belirgin ve kesin bir son beni daha çok tatmin ederdi. Sırf ben de beşinci çocuk olduğum için okuduğum bu kitap beni mutlu etti. Keyif aldım.
Beşinci Çocuk
Beşinci ÇocukDoris Lessing · Afa Yayınları · 1988485 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
112 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Sabahattin Ali'nin en bilinen hikayelerinden oluşan minik bir öykü kitabı. Everest Yayınlarının Açık Hava serisinden çıkmış. Daha önce okumadığım meşhur Değirmen hikayesini bu kitapta okudum. Değirmen gerçekten etkileyici bir hikayeydi. Yazılış tarzı da hikayenin olay örgüsü de güzeldi. Atmaca'nın ne yapacağını önceden kestiremedim ben ama normalde tahmin edilebilir bir şeydi. İnsanların başka insanlar için böyle şeyler yapmasını mantığım ne kadar saçma bulsa da kalbim bu aşk karşısında eriyor. Okumayan vardır diye ayrıntı vermeden yorum yapmaya çalıştım... Benim için kalıcı olan diğer bir hikaye ise Millet Yutmuyor oldu. Aslında neden bu kadar aklımda kaldı bilmiyorum. Kısa ama çarpıcı oluşundan sanırım. Bir de o adamın çaresizliğini hissettim resmen? Yapılan iş ahlaksız bir yerden yapılıyor diye özel sektörde çalıştığım zamanları hatırladım biraz da, komik ama gerçek... Hasanboğuldu ve Köpek hikayeleri de çok güzeldi. Hasanboğuldu'da doğa çok güzel yansıtılmış. Okurken yaşıyorsunuz, siz de o dağlarda geziyorsunuz. Siz de tırmanmaya çalışıyorsunuz... Köpek'teki toplumsal eleştiriler ise çok esprili bir yerden çok vurucu olmayı başarabilmiş. Ayran hikayesini daha önce okumuştum, tekrar okumayı yüreğim kaldırmadı. Orasını atladım.
Seçme Öyküler
Seçme ÖykülerSabahattin Ali · Everest Yayınları · 0630 okunma
120 syf.
7/10 puan verdi
·
16 saatte okudu
Kitaba başlarken yazar kendini anlatmış herhalde diye düşündüm. Kitap ilerledikçe yok kendi anlatamaz dedim ama sonsöz'de kendi olduğunu öğrendim. Hiçbir korku ögesi olmadan bu kadar korkunç ve kan dondurucu olmayı nasıl başarmış bilmiyorum. İnsanlığımı yitirirken demiş ama hiç insan olmamış ki. Çocukluğunda tamam sadece sosyal bozukluk diyebileceğimiz şeyler büyüdükçe acımasız suç unsurlarına dönüşüyor. Kitabı hem dinledim hem okudum. Otobüste yolculuk yaparken dinledim ilk yarısını ve zaman zaman sesli tepki vermemek için kendimi zor tuttum. Spoiler vermeden nasıl anlatırım bilmiyorum ama yazar ne yaptıysa bizi o pis karakterinin, kişiliğinin içine çekiyor. Bu kadar iradesiz, etkisiz insanlar görmek zaten beni hep sinirlendirir. Kitap karakteri de bu konuda arşa çıkmış iğrenç biri. Aslında yazar böyle güçlü duygular uyandırabildiği için çok yetenekli, kitap da çok iyi bir kitap demek gerekir fakat bende uyandırdığı kötü duygular yüzünden öyle diyesim gelmiyor. Psikolojinizin ve midenizin sağlam olduğu bir döneminizde okumanızı tavsiye ederim. Bu ay yanlışlıkla 3 tane japon edebiyatından kitap okumuş oldum. Yeto. Uzun bir süre görmek istemiyorum.
İnsanlığımı Yitirirken
İnsanlığımı YitirirkenOsamu Dazai · Kapra Yayıncılık · 202334bin okunma
Reklam
184 syf.
9/10 puan verdi
·
27 saatte okudu
Chinua Achebe'nin bu kitabı sanırım Afrika edebiyatından okuduğum ilk kitaptı. Kitap bir üçlemenin ilk kitabı. Gerçekten çok etkilendim. Beni karmaşık duygular içinde bırakan bir kitap oldu. Kabilenin ve köylerin adetleri başta çok rahatsız edici geldi ama okudukça onların gerçekliğinin bu olduğunu kabullendim. Sonra o "vahşilik" tekrar rahatsız etti ama bu sefer de Hristiyanların misyonerliği ve asimile edişi de beni çok sinirlendirdi. Klanın adetlerini Savunmuyordum ama yok olması da doğru değil. Her türlü ikilikte bırakan bir kitap oldu. İkinci kitabı çok merak ediyorum. Kitapta beni en çok zorlayan şeylerden biri isimler oldu. Okonkwo ve diğer adamların isimlerini sürekli karıştırdım... Hiç alışık olmadığım bir fonetik ama sonlara doğru ona da alıştım. Baş karakterimiz Okonkwo için de ne diyeceğimi bilemiyorum. Düşününce sadece geleneklerine bağlı bir adam diyorum ama insan, oğlu gibi baktığı birine de zarar veremez ya. Bu kültürden bağımsız bir olgu. Ne olursa olsun. Beni bambaşka bir dünya ile tanıştıran bu kitaba hakkı olan 9 puanı veriyorum efenim. Seriye devam ediyorum.
Parçalanma
ParçalanmaChinua Achebe · İthaki Yayınları · 2019863 okunma
176 syf.
8/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Beni yine duygulardan duygulara sürükleyen bir kitap oldu. İlk kitaptan farklı bir şekilde yaptı ama bunu bu sefer. Modernleşen dünyada erdemli kalmaya çalışan Obi Okonkwo ile kendimi bağdaştırdım. İdealist bir öğretmenken sistem içerisinde umursamaz bir öğretmene dönüşmem geldi gözlerimin önüne. İyi bir şeyler için çabalarken kendini kandırmalarla, aldatmalarla ve sistemin el vermesiyle eleştirdiği, tiksindiği insana dönüştü. Benim günahım onunki kadar büyük değil diye avunuyorum ama bu kötülüğü ne kadar hafifletir bilmiyorum. Bir diğer etkileyici nokta ise Umuofia'lıların arada kalmış bir toplum oluşunun güzel anlatılmasıydı. Bu açıdan da ülke ve kültür olarak bizi anlattı sanki. Kendilerini yeni modern dünyaya ne kadar adapte etmeye çalışsalar da Clara'nun "Osu" oluşuna hepsinin karşı çıkması, dualarının, "Kola cevizlerinin" değişmemesi bu arada kalmışlığın belirtileriydi. Bizde de benzer batı-doğu arada kalmışlıkları çokça var. Aslında ilk kitapla aradaki tek fark zaman olmasına rağmen ilki kadar keyif alamadım bu kitaptan. Sebebi ana karakterin iki yüzlü erdemsizliği olabilir. Evet kendimi bağdaştırdım dedikten sonra bunu demek olmadı farkındayım ama karakterin kişiliksizliği sonlara doğru ortaya çıkan bir şeydi. Hep var olanın kendini göstermesi.
Artık Huzur Yok
Artık Huzur YokChinua Achebe · İthaki Yayınları · 2019239 okunma
188 syf.
10/10 puan verdi
·
27 saatte okudu
Sanırım senenin başından bu yılın en güzel kitabını okudum. Kitap sevdiğim her şeye sahipti. Güçlü kadınlar, savaşlar, toplumsal sorunlar, din... Üç bambaşka kadının hikayesini eş zamanlı okuyoruz kitapta. Smita: Hindistanın bilmediğim bir yerinde kastın altınında altında bir statüdeki kadın. Geçim kaynağı, tuvaletini temizlediği insanların artıkları. Kızı için onun konumundaki birinin hayal bile edemeyeceği işlere kalkışıyor. Sonunda ne olduğunu tam bilemesek de, güzel şeyler yaşandığını hayal ettiriyor yazar bize. Gulia: Sicilyalı bir saç işçisi. Babasının ani ölümüyle fabrikanın başına geciyor ve geçer geçmez de iflasin eşiğinde olduklarını öğreniyor. Ailesini, fabrikayı ve işçilerini kurtarmak için bir yol bulması gerekiyor ve bu yol yeni aşkı Kamal'dan geliyor. Hikayesinin iyi bittiğine emin olduğumuz tek karakter. Sarah: çok başarılı bir avukat. Tüm hayatını çocuklarını ihmal etme pahasına bile olsa kariyerine adamış bir kadın. Uğradığı tüm ayrımcılıklara tüm kalbimle empati yapabildim. Sarah kansere yakalanınca inşaa ettiği tüm o kariyer yıkılıyor ve bambaşka sorgulamalarla karşılaşıyor. Kitabın sonunda bu üç kadının hikayesi bir noktada buluşuyor. Benim eleştireceğim tek kısım da burası, daha incelikli yazılabilirdi. Ama genel olarak Çok güzeldi, çok. 10/10
Saç Örgüsü
Saç ÖrgüsüLaetitia Colombani · Yan Pasaj Yayınevi · 20206,5bin okunma
419 syf.
7/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Kitabın baş karakteri ignatius’u çok ilginç bulmama ve olaylardan keyif almama rağmen kitabı çok yavaş okudum ve kendimi kaptıramadım. Uzun süre de sebebini anlayamadım bunun ama sonradan fark ettim ki başka ufak tefek sebepler olsa da ana sebep aksan. Çevirinin çok verimsiz olduğunu düşünüyorum. Çeviri kötü demiyorum bakın sadece Türkçeye çevrilince bir anlam ifade etmemesi sorun. Belki bizde mevcut olan bir Türkçe ağıza çevrilmiş olsa daha rahat okunabilirdi. Bunu fark edince ingilizce versiyonunu buldum internetten biraz okumaya çalıştım ama dediğim gibi new Orleans aksanı ile ilgili sosyolojik bir şema yok kafamda bu yüzden etkili olmadı onu da yarım bıraktım. Yani mesela Karadeniz ağzıyla konuşan biri olsa o kişinin hafif deli, her hareketi hızlı biri olduğunu düşünürsünüz (doğru ya da yanlış) çünkü bir fenotip vardır kafamızda. New Orleans aksanı için böyle bir şey yok bende maalesef. Ignatius’u Burhan Altıntop’a benzettim. İlk sezonundaki o tacizci ve karikatüristik tarzı İgnatius ile çok benzerdi, gülse burdan mı esinlendi diye düşündüm hatta... Ignatius'un özellikleri: Cinsiyetçi, Homofobik, ırkçı, kaba, pis Genel olarak yaptığı sistem eleştirileri hikayeye cuk diye oturmuş ve hiç sırıtmamış. Bu açıdan acayip değerli bir kitap ve neden ödül aldığını görebiliyorum. Bunu yapmak gerçekten zor özellikle çağdaş yazarlarda çok iğreti yazanlar var bu meseleleri. Olayların absürtlüğu, insanların cahilliği çok güzel anlatılmış. Yazarı da gerçekten tebrik ediyorum, Ignatius gibi bir karakter yaratmak gerçekten zor olsa gerek. Genel puanım 7/10 diyebilirim
Alıklar Birliği
Alıklar BirliğiJohn Kennedy Toole · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2014767 okunma
80 syf.
9/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
Kitap ilk kez okuduğum bir yazarın dört farklı hikayesinden oluşuyor. Genel olarak yazarın yazım tarzını beğendim. Sade bir dili var. Hikayeler şu şekilde: 1. Alabalık: Kafamı karıştıran bir hikaye oldu başta. Hem geçtiği zamanı hem de mekanları anlamakta güclük çektim fakat ilerledikçe kendimi kaptırdım. Ödüllü bir hikayeymiş. Müzisyen olayazmış bir kadın ve bürokrat bir adamın evliliği var şimdide. Geçmişte ise o kadının müzisyen olamayışını falan anlatıyor. 2. Apollon, Tephyros, Hyakintos: Yunan mitolojisinden bilinen bir hikayeyi bambaşka bir açıdan, kendi diliyle yenider yeniden yorumlamış yazar. Bence çok ilgi çekiciydi. Mitoloji kaynaklı kurguları severim. 3. Filimci Seyit Amca: Sanırım benim en sevdiğim hikaye bu oldu. Seyit karakteri hem ilgi çekici hem de insana keyif veren bir karakter. Yazarın sade diliyle de birleşince çok güzel bir hikaye olmuş. Hiç eğitim almamış olmasına rağmen vizyonerliği ile köyüne sinema getirmeye kalkan bir adam olan Seyitin hikayesi. 4. Eski Kareler. Unutulmuş bir Yeşilçam oyuncusunun ufak bir hikayesini anlatıyor. Sıkıcı ve klasikti bence. yine de o yaşlılık çaresizliğini güzel yansıtıyor.
Seçme Öyküler
Seçme ÖykülerErhan Bener · Everest Yayınları · 2021459 okunma
Reklam
176 syf.
6/10 puan verdi
·
14 günde okudu
2024 ocak ayının en sıkıcı kitabı seçeceğim sanırım bu kitabı. okuması hiç keyifli değildi. italya'nın faşizm tarihi ile ilgilenmeyen kimsenin de keyif alacağı bir kitap değil. yani aslında farklı bir beklentiyle başlamadım kitaba çünkü umberto eco böyle bir yazar zaten. çoğu kitabında her sayfada öyle bir şeyden bahsediyor ki wikipediadan girip internetin derinliklerinden çıkarak araştırmalar yaparken buluyorsunuz kendinizi. tabii ki temel konu da ilgi çekici. birilerini ekmeğine yağ sürmek amacıyla hiç çıkmayacak bir gazete yapmak için toplanan gazeteciler anlatılıyor. buna vurgu yapılarak işlense daha evrensel bir kitap çıkabilirmiş ortaya. fakat yazarın böyle bir amacı olduğunu sanmıyorum, olsa öyle de yazabilecek yetide bir yazar. asıl vurgu da bu gazeteden ziyade komplo teoristi bir adamın mussolini'nin aslında ölmediğini falan kanıtlamaya çalışması üzerinden ilerliyor. şu an teorileri asla özetleyemem çünkü aklımda hiçbir şey kalmadı. dediğim gibi italya'nın faşizm tarihiyle ya da bilimsel olarak gazetecelik kavramı ile ilgiliyseniz seveceğiniz bir kitap, değilseniz boş verin... 10 üzerinden 6 veriyorum o da yazarın hatrına
Sıfır Sayı
Sıfır SayıUmberto Eco · Doğan Kitap · 20151,117 okunma
232 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Japon edebiyatından sıyrılmak istiyorum bir süre. Bu kadar iğrenç olmayı nasıl başarıyorlar bilmiyorum. Olmayacak ya da bu da abartı artık denecek şeyler yoktu aslında, iğrenmem o yüzden değil, tam tersi bunların gerçeğe çok yakın oluşundan ve karakterlerin karaktersizliklerinden. Bencil, Kararsız, "ezik" insanlar midemi bulandırıyor gerçekten. Baş karakter Bird' in çocuğu engelli doğuyor, o da önce çocuğu öldürmeye çalışıp sonra vazgeçiyor. Bu sırada yaptıkları da gerçekten iğrenç. Himiko adlı eski kız arkadaşına gidip sadece hasta yatağında yatan karısını aldatmıyor aynı zamanda da Himiko'ya tecavüz ediyor. Kitabın sonunda da sanki çok iyi şeyler yapmış gibi herkes tarafından övülüyor bu Bird. Hikaye ve anlatım kendini okutturan cinsten, sonuna kadar duygularını hissettiren tarzdaydı, sadece konunun kendisi mide bulandırıcıydı. Bu ne biçim kitap incelemesi oldu sadece iğrenç dedim. Ama öyle bir kitaptı işte.
Kişisel Bir Sorun
Kişisel Bir SorunKenzaburo Oe · Can Yayınları · 2010924 okunma
384 syf.
7/10 puan verdi
·
35 saatte okudu
Yine aşk nefret ilişkisi yaşadığım bir kitap oldu. Karakterler gerçekten çok ilgi çekiciydi ama olaylar yine mide bulandırıcıydı. Sanırım Japon yazarların genel bir tarzı bu. Ana karakterler Mitsu ve Takashi iki erkek kardeş. Birbirlerinden pek haz etmemelerine rağmen bir şekilde çocukluklarını geçirdikleri köylerine dönüp beraber yaşamaya başlıyorlar. Aile geçmişleri de ölüm ve şiddetle dolu. Onlara da yansıyan bir yanı var bunun. Takashi'ye şiddet açlığı, kendini cezalandırma olarak yansıyor. Mitsu'ya ise şiddetten tiksinme ve alabildiğince kaçma hali olarak yansıyor. Kitapta sürekli dönen bir intihar imgesi var. Bu konuda hassas olanlar okumamalı. Beni de çok rahatsız eden bir ayrıntı oldu bu. Kitap bir intihar ile başlayıp başka bir intihar ile bitiyor. Kitap boyunca devam eden aile geçmişi araştırmaları da hem güzel bir ayrıntı katıp hem de öyküyü karmaşıklaştırmış gibi geldi. Genel puanım 7/10 diyebilirim. Kitap beni bile tiksindiriyorsa yazar çok etkili yazmış demektir.
Sessiz Çığlık
Sessiz ÇığlıkKenzaburo Oe · Can Yayınları · 202258 okunma
280 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Güney Afrikalı Damon Galgut'tan bir roman. Kitap genel olarak ölüm teması etrafında ilerliyor. Güney Afrikalı bir aileyi ele alıyor. Beş kişilik bu ailede tek bir kişi kalana kadar nasıl öldüklerini okuyoruz. Uzun zamandır hasta olan annenin ölümü ile başlıyoruz. Bu ölümle beraber bir türlü tutulamayan bir söz, bir vaat de ortaya çıkıyor. Kitabın ana karakteri diyebileceğimiz Amor çıkarıyor bunu ortaya. Roman babanın, Astrid'in ve Anton'un ölümüyle devam ediyor. Her bir ölümde bambaşka bir cenazeye tanık oluyoruz. Yazar bu farklılıklarla Güney Afrika'nın çesitli ve geniş kültürünü de anlatmak istemiş bence. Kitap boyunca da yine ırkçılık ve sınıf ayrımı gibi birçok sosyopolitik konuya da değiniyor zaten. Bu konulara değinmesi kitabı zorlaştırmıyor ama, aksine güzelleştiriyor. O coğrafyanın tarihi ve kültürü hakkında bilgili olmasanız da rahatça okuyup keyif alabileceğiniz bir kitap. Kitabın her ne kadar masumu gibi gösterilmeye çalışılsa da benim en sinirlendiğim karakter Amor oldu. Verilen sözü ortaya çıkarıp daha sonra bundan kaçması ve çaba harcamaması çok zayıf ve iticiydi. Çok daha fazlasını yapabilirdi, zamanında.
Vaat
VaatDamon Galgut · Delidolu Yayınları · 2022290 okunma
136 syf.
6/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Tarık Tufan'dan okuduğum ilk kitap. 2000 yılında yayınlanan bu kitap yazarın da ilk kitabıymış zaten. Açıkçası yazar hiç tarzım değil, normal şartlarda okumayacağım bir tarz ama bir kitap kulübü aracılığıyla okudum. Çok memnun kaldığımı söyleyemem ama dediğim gibi kötü olduğundan değil de tarzım olmadığı için. İçerisine dini, sosyopolitik ve varoluşsal sancılar serpiştirilmiş bir bilinç akışımsı yazı. Daha farklı nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Radyo programı yapan bir adam var, küçükken fakirmiş. Yazarın hayatını okuyunca kendini anlatıyor diye düşündüm. Düzenli bir olay ilerleyişi olmayınca kopup gidiyorum ben... Felsefe mezunuymuş yazar. Bunu epey hissettiriyor kitapta. Kitabın başlarında hoşuma gitmeyen fakirlik, başörtüsü sorunları, sağ/sol meselesi vurguları kitabın sonuna geldiğimde en beğendiğim şey oldu kitap hakkında. Çünkü başka elle tutulur bir şey yoktu bence. Yetmedi siyasal İslamcıların mağduriyeti falan diyecektim ki yazıldığı seneye baktım, demedim. Olaylar olurken tepkisini koyana saygım var, sanırım. Yine de yazıldığı zamana ve yazarın görüşüne bakınca bu konularda çok çok daha etkileyici şeyler yazılabilecekken sönük kalmış bence. Yazarın başka bir kitabını daha okumayı düşünüyorum, bakalım onu beğenecek miyim.
Kekeme Çocuklar Korosu
Kekeme Çocuklar KorosuTarık Tufan · Profil Yayınları · 20196,7bin okunma
184 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.