Yaşadıklarımdan öğrendim ki, günlük yaşantımızda biteviye olan olaylar aslında boş ve anlamsız şeyler. Anladım ki zihnimi ele geçirmelerine izin vermediğim sürece, korkularıma neden olan durumların hiçbiri kendi başına ne iyi ne de kötü. Bu yüzden ben de en sonunda kararımı verdim ve... salt zihne hitap edebilecek nitelikte bir şey varsa, yani, keşfettiğimde ve kendisine vakıf olduğumda gerçekten de bana sürekli, üstün ve sonsuz mutluluğu yaşatabilecek nitelikte hakiki iyi diyebileceğim bir şey varsa, işte bu şeyi araştırmaya koyuldum.
Bir insan sevdiği bir şeyden sevgisi tamamen yok olacak şekilde nefret etmeye başlamışsa, duyguların nedeni aynı olduğundan, o şeye karşı o şeyi hiç sevmemiş olduğu zamankinden daha fazla nefret duyacaktır ve bu nefret, önceki sevgisi ne kadar büyükse o kadar büyük olacaktır.
Spinoza'dan önermeler ve bunlara bağlı kanıtlamalarla dolu, hatta dolu dolu bir felsefi kitap.
Spinoza'nın da belirttiği gibi, eserin tarz ve sistemi "geometrik" bir şekilde düzenlenmiş. Geometri, Spinoza'nın düşünce yapısında bir düşünce biçiminin kusursuz bir şekilde ortaya konulmasının yolu olarak anlaşılır. Tıpkı Öklid
Ethica'yı okumak isteyenlere bu çeviridense, Kabalcı Yayınları'ndan çıkan Çiğdem Dürüşken'e ait olan çeviriyi tavsiye ederim, çünkü eserin ana dili olan Latince'den direk çeviridir. Hilmi Ziya Ülken'in bu çevirisi ise Fransızca kaynaktandır. Ayrıca Ethica'yı okumadan önce Spinoza'yı tanımanızı şiddetle tavsiye ederim.
EtikaBaruch Spinoza · Dost Kitabevi Yayınları · 20191,579 okunma
Sevgi ne kadar yetkinlik barındırıyorsa, Nefret ve Tiksinti de o kadar yetkinsizlik barındırır. Çünkü sevgi daima gelişme, güçlenme ve artışa yol açar.
Eğer kurtuluş elimizde olsaydı ve ona zahmetsizce ulaşılabilseydi, onun hemen herkesçe ihmal edilmesi nasıl mümkün olurdu? Fakat güzel olan her şey, nadir olduğu kadar da güçtür.
Ne zenginlik, ne şehvet tadı, ne şeref insan için hakiki iyilik olamaz. Zihni bitmez tükenmez bir doyurmayla doyurmaya elverişli biricik şey, ruhu devam edene bağlayan sabit bilgi araştırmasıdır.
Tanrı yaratmış olsaydı, onun yaratmak istediği için yaratmış olacağını varsaymamız gerekir; zaten Tanrı’nın istemediği bir şey yapacak olması kulağa saçma gelecektir. Fakat burada, daha bu aşamada bile sorunsal olan, Tanrı’nın herhangi bir şeyi istiyor olmasıdır. Tanrı’nın bir şeyi istemesi demek, istediği her ne ise ona sahip olmaması, istediği şey bakımından eksik olması demektir. O halde Tanrı’nın bir şeyi istemesi, alışık olduğumuz ifade biçimi ile Tanrı’nın “Ol!” demesi ve bir şeyin oluvermesi, Tanrı’ya tanrısallık değil, ilk bakışta kavraması zor da olsa, ona insanilik yükleyen bir tasarı; Tanrı’nın insanbiçimci, diğer bir deyişle antropomorfik bir tasarısıdır.
“Gerçek köle; hazlarıyla baştan çıkmış, kendisi için iyi olanı ne görebilen ne de buna göre hareket edebilendir: yalnızca, kendi rızasıyla, tümüyle aklının rehberliği doğrultusunda yaşayan kişi özgürdür.”