Onsuz yaşamaktan korktuğumu fark ettim. Benim hayatımı yıkmaya ne hakkın var, demek istiyordum. Benim senin hayatın üzerinde hiçbir şey söylemeye hakkım yokken bunu yapmaya ne hakkın var?
Öldüğünden bu yana hakkında en çok konuşulan, kötülenip iftira edilen, yaftalanan, sağından solundan çekiştirilen, hayatının 15 yılını savaş meydanlarında geçen 57 yıllık hayatının 15 yılında Cumhurbaşkanı olan ama kendine para istiflemeyi bir türlü beceremeyen, sarayları olmayan, kurduğu Cumhuriyeti çocuğu yerine koyup çocuk sahibi olmayan, ülkesini özel hayatının önüne koyan
GAZİ
MAREŞAL
BAŞÖĞRETMEN
BAŞKOMUTAN
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin
kurucusu olan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK' ün Lord Kirnoss’un 5 yıllık araştırmalarına dayalı yazdığı biyografi çalışması. Her ne kadar tüm bilgileri "TEK ADAM" serisinde okumuş olsam da konu Atatürk olunca tekrardan okumak bana sanki ilk defa okuyormuşum hissi verdi.
Ben, o, şu, bu, onlar, kim ne yazarsa yazsın ne söylerse söylesin onun bu ülke için başardıklarını layıkıyla anlatmayı başaramayız. Eserleri tarihe kazımış insanları sözler ne yüceltebilir ne de alçaltabilir.
Vatan sana minnettar Atam, asla UNUTULMAYACAKSIN...
Baş ucu olmayı hak eden bir araştırma...
AtatürkLord Kinross · Altın Kitaplar · 19941,986 okunma
Bir kadının dudaklarında değildir aşk.
Bedeninde hiç değildir.
Aşk, kadının göz kapaklarındadır.
Kadın, göz kapaklarında saklar o adamı.
Ne kadar yanarsa yansın canı, ağlayamaz bazen.
Sımsıkı yumar gözlerini.
Adam hep orda kalır.
Kadın, asla bırakmaz adamı.
Kadın, asla vazgeçmez ondan.
“ben aşktan daima kaçtım.hiç sevmedim. belki bir eksiğim oldu. fakat rahatım. aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. şu veya bu şekilde.. fakat daima ödersiniz… hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz.”
"daha çok anlat” dedim.
“hoşuna gidiyor mu?”
“çok. elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“gider gibi yaparız."
19 Mayıs 1919
Mustafa Kemal Paşa atına bindi ve halkını uyarmak üzere yola çıktı. Köy ve kasabaların yerlerini kesin olarak tespit etti ve düzenli olarak ilerledi, Kemal; köylüleri etrafına toplayarak direnişe, çalışmaya, silahlanmaya, örgütlenmeye, ülkeleri için, kendi Türkiyeleri için dış düşmanlara ve onlarla birlikte onlardanda tehlikeli olan iç düşmanlara karşı çarpışmaya teşvik etti. Kemal, büyük bir zahmetle yeni ve cesur bir Türkiye Cumhuriyetinin gururlu, güçlü, özgür, ve kendine güvenen parıltılı görüntüsünü halkın zihinlerinde uyandırmaya çalışıyordu. Kemal küçücük bir kıvılcımı ateşliyordu.
"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!"
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
İnsan değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, millet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı.
"-Sevginin niçini olmaz ki efendim. Düşünsem belki makul bir sebep bulabilirim. Fakat bu hakiki sebep olmaz. Çünkü biz önce severiz, sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. Bu da hodbinliğimizden doğar efendim."