Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Şehrin insanı
halk denen kitlenin ta derinliklerinde yatan, bir gizilgüç niteliğiyle var olan kötülüğün bütün uzantılarıyla algılanmasıydı, insanın büyük şehirdeki güruhun batağına saplanması, böylece de insanlığını yitirmesi, insan karşıtı bir varlığa dönüşmesiydi; bu, varlığın temellerinin sarsılmasından, yerini salt güdülerle akıp giden, yüzeysel bir hayata bırakmasından, köklerini yitirip bu köklerden kopmasından kaynaklanan bir olguydu; böylece ortada, bulanık bir dış görünüşün tehlikeli boyutlarda köklerinden kopmuş hayatından, ölüme gebe, esrarlı ve cehennemden farksız bir sona gebe hayatından başkaca bir şey kalmamış oluyordu.
İnsanın yaşamdaki temel ödevi kendisini oluşturmak, yani gizilgüç olarak neyse o hale gelmektir. Çabasının en önemli ürünü, kendi kişiliğidir.
Sayfa 248 - Say YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsancı Törelbilinç
Bu nedenle törelbilinç, kendimize karşı, yine kendimizden gelen bir tepkidir. O, bizleri kendi kendimize, üretici bir biçimde yaşamaya, tam anlamında ve uyumlu bir biçimde gelişmeye çağıran, yani gizilgüç (potansiyel) olarak ne isek o olmamızı isteyen kendi benlerimizin sesidir. Törelbilinç, bütünlüğümüzün gözcüsüdür. O, "insanın kendisinden haklı olarak gurur duymasını ve aynı zamanda kendisine evet demesini güvence altına alan yetenektir."
Sayfa 180 - Say YayınlarıKitabı okudu
Spinoza, "Erdemden ve güçten aynı şeyi anlıyorum." diyor. Özgürlük ve kutsanmış olma, insanın kendini anlamasından ve gizilgüç olarak sahip olduğu tüm güçleri dışlaştırma çabasından, yani "insan doğası örneğine giderek daha çok yaklaşmasından" oluşur. Spinoza'ya göre erdem, insanın güçlerini kullanmasıyla özdeştir. Kötülükse, onun güçlerini kullanmaktaki başarısızlığıdır. Spinoza'ya göre, kötülüğün özünde güçsüzlük yatar.
Sayfa 94
Kapitalist pazarda hiçbir gizilgüç, hiçbir seçenek küçümsenmez: Her malın bir alıcısı vardır. Pazarın örgütlenişi ona göre düzenlenir, hepsi bu.
İnsanoğlu böylesi bir boşluk [beklentileri ve yapıcı amaçları olmaması] halinde uzun süre yaşayamaz; eğer bir şeye doğru ilerlemiyorsa sadece durgunlaşmakla kalmaz, biriken gizilgüç hastalık hali ve çaresizliğe, önünde sonundaysa yıkıcı eylemlere dönüşür. … Boşluk duygusu genellikle insanların, hayatlarına yahut içinde yaşadıkları dünyaya ilişkin etkili bir şey yapmaktan aciz olmalarını hissetmelerinden kaynaklanır. İçsel boşluk duygusu, kişinin yılların birikimiyle hayatına yön verme, başka insanların ona olan davranışlarını değiştirme yahut içimde bulunduğu dünyayı etkileme gücünün olmadığına dair inancının sonucudur. Böylelikle günümüzde pek çok insan gibi derin bir çaresizlik ve anlamsızlık hissine kapılır. Ve istekleriyle hisleri gerçek anlamda bir fark yaratamayacağı için istemek ve hissetmekten vazgeçer.
Reklam
En olumsuz gibi görünen bir insanda bile mutlaka yapıcı bir gizilgüç olduğundan, onu gene de bir yerinden yakalamaya çalışabiliriz. Bu kimi kez tutuyor ama kimi kez de insan büyük düş kırıklığına uğruyor. Türkan Saylan: Bu söylediğinizi ne kadar çok yaşamışımdır. Bu nedenle insanlara bütünüyle nahif bir yaklaşımım var. Hiçbir söylentiye aldırmam. Onu doğrudan kendi gözlerimle görmek ve tanımak isterim. Aslında o insana ilişkin söylenenler genelinde yüzde doksan doğru çıkar ama işte bir yüzde on vardır ki, bu benim için çok önemlidir. Peki ya yüzde onu tutturamazsanız? Bunun altında hiç ezilmiyorsunuz, öyle değil mi? Türkan Saylan: O zaman o insanı unutmayı ya da diyelim yok saymayı tercih ediyorum. Yapmamız gereken o kadar çok şey var ki, zaman yitirmemek gerekiyor. Ben hep ileriye bakıyorum.
Bir denizde bir öykünün sayısızdır yolları Kimi vurgun yemiş gizilgüç Kimi ahtapotun kolları
Ama inanın ki ben Atatürk’ün hiçbir zaman insanüstü olduğunu düşünmedim. O da bizim gibi etli canlı bir insan. Yalnız gözünü dört açmış, kendini geliştiren, dünyaya açık ve aşırı duyarlı bir insan. Sürekli olarak yeni bir şeyler öğrenmeye ve kendini geliştirmeye çalışıyor. Yeteneklerini sonuna kadar kullanıyor. Dünyanın kitabını okuyor, yabancı dil öğreniyor. Bunları yapan insan sizden benden farklı biri değil. Kesinlikle değil. Yani hepimizde olan bir gizilgüç onda da var ama işte bu gizilgücü kullanmasını biliyor. En önemlisi özgüveni var. İnanın ki başım sıkıştığında, bir açmaza düştüğümde, kendimi çok çaresiz duyduğumda onu çok düşünmüşümdür, çünkü hiç yoktan bir şeyleri var edebilmiş bir insan. Bu hem çok şaşırtıcı, hem de çok özendirici bir şey. O zaman içimde bir duygu bana diyor ki: “Senin pes etmeye hiç hakkın yok”. Benim gözümde bu açıdan Atatürk özendirici ve kamçılayıcı bir örnek oluşturuyor. İsveç ya da Norveç gibi bir ülkede doğup yetişmiş olsaydık, böyle düşünmeyecektik belki de. Ama Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede yaşadığımıza göre, hepimizin sorumluluğu çok ama çok büyük. Dolayısıyla kendimizi geliştirmek de bu sorumluluğun başında geliyor.
..asla farkına varmak istemediği, fakat burada, Brundisium’da varlığını bir şaşırtmacayla, zorla gözler önüne seren bir şey; bu, halk denen kitlenin ta derinliklerinde yatan, bir gizilgüç niteliğiyle var olan kötülüğün bütün uzantılarıyla algılanmasıydı, insanın büyük şehirdeki güruhun batağına saplanması, böylece de insanlığını yitirmesi, insan karşıtı bir varlığa dönüşmesiydi
Sayfa 40 - İthaki Yayınları
160 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.