Genç yaşta kalp hastalığı nedeniyle ölen yazar Boris Vian’ın iki günde kaleme aldığı başyapıtı Günlerin Köpüğü’ne aşk romanı demek bence büyük haksızlık. Vian, kendine has ironik bir üslup ve sürrealist bir kurguyla modern dünya eleştirisi sunuyor okura; makineleşen insanı, absürd şekilde işleyen bürokratik düzeni, gayri insani koşullarda çarklarını yürüten kapitalist sistemi, bu çarkın bir parçası olmuş, para ve kazanç odaklı ruhban sınıfı ve yine bu uğurda adeta insan öğüten militarizmi ilk başta okura garip gelen ama kitap ilerledikçe büyüklere masal tadında bir dünya ile anlatıyor. Bu düzen içinde tek kurtuluş olan aşk, güzellikler ve sanatın da can çekişmesi hikayesi bir yerde Günlerin Köpüğü. Okurken Luis Bunuel filmlerini, Godard’ın Pierrot Le Fou filmini anımsadım çokça, bürokrasi eleştirisi kısmı da Terry Gilliam’ın distopik Brazil filmini anımsattı. Vian’ın dünyasını ben çok sevdim, zaten kafası farklı çalışan yazarları okumak çok hoşuma gidiyor.