Arafta kalan bir ruh: Franz Kafka
Bu dünyaya uyum sağlayamayan ve en ufak bir konuda bile yalan söyleyemeyen sahtelikten kaçan bir insan portresi çiziyor Kafka.
Milena onu, "Bence biz hepimiz, bütün dünya ve bütün insanlar, hastayız ve tek sağlıklı olan o; gerçekten kavrayan ve gerçekten hisseden tek saf temiz insan o. Dünyayı, dünyadaki tüm insanlardan on bin kat daha iyi tanıyor." diye tanımlıyor.
Kafka'nın yaşamına baktığımızda, yanlış gezegene düşmüş, yaşamaya üşenen ve adeta ölümü çağıran, ölümü bekleyen bir adam görüyoruz. Milena ise bu yolculukta onu en iyi tanıyan hatta Kafka'ya göre kendisini tanımasına yardımcı olan, hayatındaki kırılma noktalarından biri.
Kitabın hiçbir yerinde "seni seviyorum" cümlesine rastlamadım yada hatırlamıyorum. Sevdiği kadına;
Mesela, neden odanda duran ve senin koltukta ya da çalışma masasının başında oturuşunu, uzanışını, uyuyuşunu seyreden mutlu bir dolap değilim?
Demiş Kafka daha ne desin?
Mektuplarda, yaşayarak intihar eden bir adamın hikayesini okudum.
Yer yer o kadar dokundu ki anlatamam.
Kafka, Dönüşüm'deki böcek gibi kendi kabuğundan hayatı yaşamadan öyle güzel gözlemlemiş ki, tadına doyulmaz hikayelerini belkide bu eşsiz seyirciliğine borçluyuz.
Milena'ya Mektuplar, hem Kafka'yı tanımak adına, hem edebiyat anlamında benim için doyurucu bir kitap oldu. Sanırım mektup türünde en çok okunan kitapların başında geliyor.
Ahmed Arif'in Leylim Leylim kitabından sonra mektup türünde okuduğum ikinci kitap oldu. Normalde hiç okumayacağım bir tür ama yinede çok etkileyici.