Soğuk odaya adımını attığında ilk gittiği yer aynanın karşısı oldu. Kendini izlemekten mutlu oluyordu, varoluşunu anlamlı kılmak için böyle bir yol bulmuştu. Kendine tamamen hayran, kusursuz bir kadın olmak. Toplumun itelediği bir kenar mahallede çirkin bir çocukluk geçirmiş, tüm değerlerini yitirmişti. Ucuz birlikteliklerin esir aldığı, aşağılandığı bir yerlerde kalbini de kaybetmişti. Kabullenmediği her şey içini kemiren bir canavara dönüştürmüştü onu. Yaşadığı hayatın tadından emin değildi, sadece nefret ediyordu. Varlığını kabul ettirmeyen insanlar için hayatı farklı konumlandırmak mümkündür. Kimileri küçük hırslar peşinde koşar, kimileri daha otoriter olmak ister, kimileri de görüntüsünü değiştirerek bir yerlere gelmeye çalışır. Fakat insanın içi bir kere çirkin olsun, dünyanın hiçbir güzelliği onu iyi gösteremez. Nana, belki çoğu kez bunu düşündü. Her sabah başka birinin yanında uyanmanın iğrençliği aynı zamanda güce duyduğu hasret. İstediği bir çok şeyi aldı. Çarpıklaşmış bu iğrenç insanlardan intikamını almıştı. Yolundaki herkesin hayatına küçük felaketler bıraktı. Güzelliğini izleyen aynaya hayran hayran bakan kadın, çirkin ve soluk bir şekilde veda etti hayata. Nana'ya kalan tek şey "KOCA BİR HİÇLİK" oldu. Her hikayenin bir sonu vardır, her karakterin bir dramı. Sonuç olarak insanın kendi ile verdiği mücadele eninde sonunda ölümle yok olup gidiyordu. Geriye sadece adının bahsedildiği bir kaç hikaye kalıyordu. Zaman çarkı dönerken gidenlerde eninde sonunda unutuluyordu. Nana'dan geriye sadece trajedi dolu bir hayat kaldı.