Küçük kız, 27 yaşındaki Çinli sevgilisiyle cinsel bir aşka yelken açar. Bu küçük kız, sevgilisine, garsoniyerine getirdiği tüm kadınlara yaptığının aynısını kendisine de yapması için yalvarır. Çinli aşık, bir dediğini iki etmez küçük kızın, onu sonsuz bir aşkla sever, bu beyaz kızdan sevgisine asla karşılık bulamasa da. Küçük beyaz kız, tutucu babasına olan korkusuyla savaşmak adına kendisiyle bu kadar yoğun ve çok seviştiğini düşünür Çinli aşkının.
Beyaz-küçük kız, yaşamındaki herkese meydan okur; önce kendisine, sonra, hayatın seyrine tabii olan annesine, zengin babasından ölümüne korkan Çinli sevgilisine, hastalıklı-zayıf-edilgen ortanca kardeşine ve dolap hırsızı-kaybeden-kumarbaz-sefil büyük erkek kardeşine, vücudunu inanılmaz güzel bulduğu ve körpe göğüslerini bir meyveyi ısırır gibi yemek istediği kız yurdundaki ağlak kız arkadaşı Helene Lagonelle’e ve genç yaşta ölüp kendisiyle beraber iki kardeşini yetim bırakan babasına. Küçük kız ve erkek kardeşleri annelerini büyük bir tutkuyla sevmişler, lakin toplumun, güven ve sevecenlik dolu annelerine yaşattıkları yüzünden, üç kardeş de birbirlerine ve yaşamlarına nefret beslemişlerdir. Duras, romanında, ailenin ümitlerinin yok olduğunu anlatmak istercesine, annelerinin Kamboç’ta deniz kenarında aldığı ve gel-git yüzünden sürekli su basan toprakları için: “Umut bırakıldı, okyanusa karşı girişimler de bırakıldı,” der.