— Dindarsan Allah, dinsizsen talih sana vermiş bana vermemiş ben bu taksimi beğenmiyorum...
Hacı Ömer efendi ayni ateşle bağırdı :
— Sus... Sus— Komünist sözünü işitiyordum amma davasını bu kadar cüretle yüzüme haykıran bir küstaha henüz tesadüf etmemiştim.
Tekinsizler. Hani şu havaya atılan madeni para misali, kişiliklerinin iki yanı, iki apayrı yüzü olan insanlar: biri dünyevi, biri uhrevi. Ne zaman hangi yanlarını göstereceklerini kestirmek mümkün değildi.
"Para utanılacak, saklanması gereken bir şeydi; benim için haram olduğu halde başkalarının kullanabileceği, yalnızca onlar için yasal olan bir günah nesnesiydi sanki."
Ücretsiz olduğu takdirde saçmalık olarak görülen bir şey, işin içine para girdiğinde birden bir saygınlık kazanır. “Bir şeyler karalamak için kaşınan mavi-çoraplılar'a dudak bükmek hâlâ kabul edilebilir bir davranış olabilirdi ama bu onların cüzdanlarına para koydukları gerçeğini değiştirmiyordu. Böylece, onsekizinci yüzyılın sonlarına doğru,
Biri ile mi konuşuyordun? Kulağıma ham hum
bir şeyler esti.
— Belki şeytanlarla... Fakat ham hum hangi dildendir bilmiyorum.
— Üstü kapalı edilen lâflara böyle derler...
— Teşekkür ederim. Türkçeye iki kelime daha kazandırdın. Dil Encümenine bir ham hum fişi göndereceğim.
Mustafa Kutlu Kitabın başı sizi içine çekiyor ve çok akıcı bi şekilde okutuyor kendini. Bican adındaki karakterin köyden şehre gelip yabancılık çekmesinden, para kazanmak zorunda olmasından, sağ sol çatışmalarına maruz kalmasından bahsediyor genel olarak. Yarısından sonra çok anladım diyemem çünkü araya bambaşka bi kurgu ve kimin ağzından yazıldığını anlamadığım sahneler girdi. O kısımlar hariç genel olarak şehirleşmeye çalışanın çektiği zorluklara güzel değinmiş yazar.
Yokuşa Akan SularMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 19984,046 okunma
"Evvelâ rıza-yı İlahî ve iltifat-ı Rahmanî ve kabul-ü Rabbanî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü; o teveccüh-ü rahmetin in'ikası ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir.. çünki kabir kapısında söner, beş para etmez!"
Mektubat - 413
Ali Rıza ansızın öldü. Kereste işinden de zaten pek para kazanamamıştı. Aile beş kuruşsuz vaziyetteydi. Zübeyde evini kapatıp, Selanik yakınlarındaki Lazasan adlı köyde çiftçilik yapan erkek kardeşinin yanına sığındı.
...toprağı sevmez,ona hürmet ederdi. Çünkü birçok sevdikleri orada, onun altında, aklın durduğu bir yerde yaşıyorlardı. Fakat toprağın üstünde koşan, onun üstünde beş on para kazanmak kaygısıyla dönüp dolaşan insanlar ne tuhaf mahluklardı. Ve denize bir dakika durup bakmaya vakit olmadığını söyleyen bu insanlar ne zevksiz mahluklardı. Bu mektebe giden ufak çocuklar, denizin karşısında mektebi unutup bir gün, bir gece düşünceli kalamazdı. Dersler deniz kadar güzel, deniz kadar öğretici miydi acaba?
Sayfa 14 - Türkiye iş bankası kültür yayınları 22.basımKitabı okuyor
“Bütün ömrüm boyunca bana güvenli bir iş edinmem, enflasyona karşı korunmam, bir mülk satın almam ve emekliliğim için para biriktirmem gerekliliği anımsatılmıştı. Burada bizim sosyal güvencemiz asla düzenini bozmadan doğup batan güneşti.”