Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bilinmeyen Adanın Öyküsü
"Rüya hünerli bir sihirbazdır, varlıkların boyutlarını ve birbirlerine olan uzaklıklarını değiştirir, yan yana uyuyan kişileri ayırır, birbirine uzaktaki kişileri kavuşturur, kadın birkaç metre ötesinde uyuyor olsa da adam ona nasıl ulaşacağını bilemez, oysa ne kolaydır iskele tarafından sancak tarafına geçmek."
Sayfa 46 - Kırmızı Kedi Yayınevi
Seyircilerin imparator yerinin yanında kendilerine ayrılan o ufacık yerden dışarı taşmalarını önlemek için bu gidiş gelişi görünce insan kendini neredeyse ormanda uyuyan güzelin sarayında sanırdı.
Reklam
rüya hünerli bir sihirbazdır, varlıkların boyutlarını ve birbirlerine olan uzaklıklarını değiştirir, yan yana uyuyan kişileri ayırır, birbirine uzaktaki kişileri kavuşturur, kadın birkaç metre ötede uyuyor olsa da adam ona nasıl ulaşacağını bilemez, oysa ne kolaydır iskele tarafından sancak tarafına geçmek.
Ama aslında hiç tanışmamışlar.
Kuzguni siyah saçlı, amber kokulu, ilaçlarını aksatmadan alan, doğum gününü kutlamayı sevmeyen, aynı şarkıyı onlarca kez arka arkaya dinleyen, 0.7 ucu kaleme alttan yerleştiren, yürüyen merdivende solda duran, sokakta kendi kendine konuştuğu anlaşılmasın diye telefonu kulağına dayayıp yürüyen, havucun önce dışını, sonra içini kemiren, tuvalet kağıdını üstten çekilecek şekilde asan, çikolatalı ve frambuazlı dondurma seven adam; adı Nemrut olsun mesela; kadına sırılsıklam, körkütük ve hatta deli divane aşık olmuş. Koyu kahve saçlı, vanilya kokulu, doğum gününü kutlamayı sevmeyen, sakızı balon yapıp içini gazla doldurarak karıncalar için ucan balon yapmayı hayal eden, ansiklopedi okuyan, kuguş digiligi kogonuguşagan, mükemmel daireye inanmak isteyen, direksiyonu sadece sol eli ile tutan, yumurtayı rafadan yiyen, cenin pozisyonunda uyuyan, delirerek ölmekten korkan ve enginarı bezelyesiz pişiren kadın; adı Turkuaz olsun mesela; adama sırılsıklam, körkütük ve hatta deli divane âşık olmuş. Sanki bakışırlarken gözleri arasında bir köprü kuruluyor, o köprüden küçük küçük ateş topları yuvarlanıyor ve dokununca, hatta yaklaşınca, kızıl kıvılcımlar çıtırdıyormuş. Kadın baktığında adam şeffaflaşıyor, iç gösteriyormuş. Ve adam sevdiğinde, kadının ağzına bal tadı geliyormuş. Ama aslında hiç tanışmamışlar. Aynı düzlemde, aynı zamanda ve hatta aynı evrende bile yer almamışlar. Masal bu ya; uzaktan sevişerek ölüp gitmişler. “Biz ayrı kainatların güzelleriyiz” Zeynep Albaraz Gençer Sis Dergi
Paravanın arkasında uyuyan Varvara Nikolayevna'nın aldığı nefesleri işitebiliyordu; alt kattan da kadın sesleri ve kahkahalar geliyordu, ama öyle bir his vardı ki içinde, sanki koca otelde ondan başka tek bir canlı bile yoktu.
CEVHERÎ'DEN ACAYİP BİR HİKÂYE...
- "Kendisinin anlattığına göre, bir gün evinin ekmeklik hamurunu alarak fırına girer. Cenabet olduğunu bilmektedir; hamuru fırına bırakır. Nil nehrine yıkanmaya gider, yıkanmak için suya girer, bu esnada uyuyan ve rüyâ gören bir insan gibi, kendini Bağdat'da görür. Orada bir kadınla evlenerek altı sene birlikte yaşar, ondan sayısını bilmediği birkaç çocuğu olur. Böylelikle daha su içinde iken nefsini dönmeye zorlar, yıkanır, kurulanır ve elbiselerini giyerek fırına gider; henüz fırından çıkan sıcak ekmeklerini alarak evine döner ve ailesine başından geçen olayı anlatır. Bir ay sonra, bir dalgınlık ânında suda yıkanırken gördüğü kadın gelir, evini sorar ve onunla buluşur. Cevherî, kadını ve çocuklarını inkâr etmeden tanır; ve ailesi bu kadına, "bu adamla ne vakit evlendin?" diye sorunca, o da "altı sene evvel evlendim ve beraber yaşadık, bunlarda benden olan çocuklarıdır" der. İşte bu hakikat olmuş hikâyede, hayâlde görülen bir olay histe yaşanıyor ve çıkmış oluyor."
Sayfa 85 - 87 5.Levha, Bir Adam Yaratmak, -Ergün Bey ve Rüya- İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Kadın başını yana çevirip sanki ona çirkin olmadığını göstermek istiyor. Konuştuğu adamın —kocası mı, kardeşi mi?— bir yakını olduğu belli. Onunla konuşurken bacağını dizine (C’nin dizine) değdiriyor, çekiyor, bastırıyor, gevşetiyor. “Katıksız dişi bu.” İçinde çoktandır uyuyan hayvan uyanmış, nafakasını istiyor. Başına kan yürüdü. Nasıl doyuracak onu, parayla kadın eti mi alacak?”
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
kadın, doğurmasa da annedir… çünkü kadın sadece çocuk sahibi olmakla değil, asıl merhametle anne olur. Annelik merhamettir. Bu yüzden bakıcı kadınların dövdüğü çocukların başucunda sabahlayan, uyuyan bir babanın yanında yavrusu için çabalayan o insan yalnızca “kadın” değil, aynı zamanda “anne”dir.
Rüya hünerli bir sihirbazdır, varlıkların boyutlarını ve birbirlerine olan uzaklıklarını değiştirir, yan yana uyuyan kişileri ayırır, birbirine uzaktaki kişileri kavuşturur, kadın birkaç metre ötesinde uyuyor olsa da adam ona nasıl ulaşacağını bilemez, oysa ne kolaydır iskele tarafından sancak tarafına geçmek.
Reklam
60 syf.
·
Puan vermedi
-Beğenmek, sahip olmanın en iyi şekli, sahip olmaksa beğenmenin en kötü şekli olsa gerek... -Rüya hünerli bir sihirbazdır, varlıkların boyutlarını ve birbirlerine olan uzaklıklarını değiştirir, yan yana uyuyan kişileri ayırır, birbirine uzakta kişileri kavuşturur... -Belli ki adamın gözleri bilinmeyen adadan başka bir şeyi görmüyor, diye düşünmüş kadın, işte göz yanılması, insanın yanı başında duran insanı görmemesi böyle olur... -Mühim olan varış değil, gidiştir... -İşte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omzumuza dokunmak için elini çoktan ileri doğru uzatmıştır, bizlerse hala, geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikaye, diye homurdanıp dururuz... -Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin... -Kim olduğunu bilmiyorsan kendin olabilmen mümkün değildir... . . . #bilinmeyenadanınöyküsü #josesaramago
Bilinmeyen Adanın Öyküsü
Bilinmeyen Adanın ÖyküsüJosé Saramago · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200923,2bin okunma
Turgut, öyle zayıf anlar yaşıyordu ki neredeyse konuşacak gibi oluyordu. Fakat nereden başlamalıydı? Başlamadan yoruluyordu; bir kadın ilişkisini anlatmak, itiraf etmek daha kolaydı. Yok canım, böyle şey anlatılır mıydı? İnsana deli derlerdi sonra. Deli mi? Olric anlatabilirdi belki? Olric mi? Nasıl ayrı düştüm evimden böyle, Olric? Neden her istediğimi anlatamıyorum? Neden, aynı yaşantının içinde bulunan insanlarla hiçbir ilişki kuramaz oldum? Neden, neden, neden? Sorular, çengeller gibi, soru işaretleri gibi kafasına takılıyordu. Yalnız seninle mi konuşabileceğim Olric? Olric susuyordu. Olric, dış dünyayla konuşmazdı. Parçalanırdı, erirdi. Birdenbire uykudan, rüyadan çıkıp, kendini bir kadının yanında, bir yatakta buluyordu gece yarısı. Kendine gelemiyordu. Buraya nasıl geldim Olric? Yüz yıl uyuyan adam gibi yabancı gözlerle süzüyordu çevresini. Zamanı bulamıyordu. Kendini bulamıyordu. Uykunun rahatlığından şuursuzca fırlatılmış garip bir yaratıktı. Sus, diyordu, kendi kendine. Sus, kimse duymasın. Sonu kötü olacak.
Sayfa 269 - İletişim Sinan Yayınları İkinci Bölüm
Umarım benden bıkmazsın, seversin herkes önce sevdiğini söylerdi umarım sonra bırakmazsın. Söyledikten sonra ağzıdan bir laf çıktıktan sonra hele bir de inandırıcılığı varsa benim inanasım deli gibi kanacağım sevilmeye hasretle kaldığım zaman gelmişse, Yapamıyorum demezsin olmuyor demezsin senden önce başkası vardı seninle de onu unutma
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.