Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yağmur

99 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
6 saatte okudu
Bu kitap yalnızca 99 sayfa, her bir cümle en fazla 3-5 kelime, her bir bölüm 3-4 sayfadan fazla değil. Dili çok sade. Ancak asla basit değil. Ben edebiyatta bunu çok seviyorum. Yazar anlattığı şeyleri öyle sade anlatıyor ki eserin vuruculuğu biraz da buradan kaynaklanıyor. Okuyucuya daha çok alan bırakıyor. Eser yapısal olarak çok sayıda bölümden oluşan bir roman-uzun hikaye. Bu bölümlerin her birini öykü olarak da nitelendirebilirsiniz. Her biri kendi içinde anlamlı ve tek başına da okunabilir. Ancak ben bunu romanın bölümleri olarak değerlendirmenin daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Sıradan, beş kişilik bir ailenin ortanca çocuk tarafından anlatıldığına tanık oluyorsunuz. Olayları hiç tam bir zihin açıklığıyla göremiyoruz. Bütün yönlerinden emin olamıyoruz. Tıpkı çocukluk anılarımız gibi. Karakterin de bazı şeyleri çok net hatırladığını görüyoruz ancak kimi olaylar bir sis perdesiyle gölgelenmiş. Buna rağmen çocuk anlatıcımız hatırladığı şeyleri oldukça iyi yorumluyor. Çünkü bir yetişkin tarafından anlatılıyor, kendi yetişkinliği tarafından... Hepimizin bir başka halini yaşadığı dramlar, acılar, eğlenceler, pişmanlıklar... Bunlar gerçekten anlatıldığı gibi mi yaşanmış peki? Ona da cevap veriyor karakterimiz: "...hiçbir şey göründüğü, hatta yaşandığı gibi değil! Her şey hatırlandığı gibi."
Aramızdaki En Kısa Mesafe
Aramızdaki En Kısa MesafeBarış Bıçakçı · İletişim Yayınevi · 20203,408 okunma
Reklam
112 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Bu kitap bana çok dokundu. Etkisinden uzun bir süre kurtulabileceğimi sanmıyorum. Bazen bir sayfanın sonuna geldiğimde soluğumun kesildiğini, derin bir nefese ihtiyaç duyduğumu fark ettim. Belki çok küçük bir kitap olmasına rağmen çok yavaş okuyabilmemin de bir nedenidir. Anlattıkları, hissettirdikleri çok ağır geldi bana. Kitapta inanılmaz bir şiirsel dille karşılaşıyorsunuz. Bir şiir kitabı olduğunu da söyleyebilirsiniz hatta. Ancak çok parçadan oluşan uzun bir şiir bu. Bir destan gibi. Baştan sona bir anlam bütünlüğü içinde.
Sağır Cumhuriyet
Sağır Cumhuriyetİlya Kaminsky · Harfa Yayınları · 2020184 okunma
117 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
16 saatte okudu
Kendi ölümünüz, yaşayan her şeyin ölümü, ölüm, hakkındaki soğukkanlılığınızı annenizin ölümü karşısında da koruyabilir misiniz? Bu bir ağıt. Nesnel olmaya çalışan fakat lirikliğin, duygusal coşkunluğun iliklerinize kadar işleyen anlatısı... Eser boyunca bir annenin oğlu üzerinde bıraktığı etkilerin, öldükten sonra dönüşerek varlığını sürdürdüğüne tanık oluyorsunuz. Caraco, istanbul doğumlu, eserlerini Fransızca olarak kaleme alan bir yazar. Hayatı boyunca hep intihar fikriyle yaşamış. Ancak ailesinin üzüleceği düşüncesiyle bundan hep uzak kalmış. Ta ki babasının 1971 yılındaki ölümüne dek. Babasının ölümünden birkaç saat sonra kendi yaşamını da noktalamış. Hayat hikayesindeki bu bilgi, kitapta kesin ve net olarak ifade ettiği bazı düşüncelerinde ne kadar kendinden emin olduğunu da kanıtladı bana. Caraco, karamsarlığı, hayattan hiçbir şey beklememesi ve ölüm karşısındaki soğukkanlılığıyla izi sürülmesi gereken bir yazar.
Post-Mortem
Post-MortemAlbert Caraco · Sel Yayıncılık · 2020636 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
80 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 saatte okudu
Rahatsız Edici Bir Oyun: Dar Ayakkabıyla Yaşamak
Dar Ayakkabıyla Yaşamak veya Ölüm ve Hayat Pornografisi. Her iki isim de cuk oturuyor bu oyuna. "Dar ayakkabı" çağı olarak da bilinen 21. yüzyıl; yeniliklerin, dönüşümlerin dönemi. Etik, ahlak, siyaset, aşk, ölüm gibi kavramların anlamları da bu dönemde değişime uğruyor. Böyle bir değişimin içinde kendi emeğinin, iş gücünün, alın terinin hakkını savunmanın, adalet-eşitlik talep etmenin yolu nedir? Bu yolun bedeli nedir? Emek sömürücülerinin tek bir çehresi mi vardır? Steva, Zlata, Veseli, Rada ve İsa; LİZO isimli ayakkabı fabrikasında uzun yıllar alın teri dökmüş, sağlıklarından vazgeçmiş ancak emekleri dar birer çift ayakkabıya sığdırılmış kişiler. Onların mücadelesine ortak oluyorsunuz. Ancak bu ortaklık öylesine rahatsız edici ki... Bütün o ironiler, göndermeler, tezatlar... Hepsi üzerine sayfalarca yazılabilir. Küçük hacmine rağmen uzun zamandır okuduğum en etkileyici kitaplardan biri oldu.
Dar Ayakkabıyla Yaşamak
Dar Ayakkabıyla YaşamakDuşan Kovaçevic · Mitos Boyut Yayınları · 201165 okunma
88 syf.
·
Puan vermedi
·
21 saatte okudu
Üç öykü üzerinden Mısır'ın yakın tarihine, bizim de etkilendiğimiz olaylara eşlik ediyorsunuz bu kitapla. Açıkçası benim çok hakim olmadığım bir dizi olay silsilesinden bahsediliyordu. Ancak bunlar öylesine tanıdık ki... Özellikle son öykü sanki Taksim Meydanında geçiyordu. Nil Nehri'nin içinden aktığı bir Taksim Meydanında... Öfke üzerine üç öykü... Eylemlere sahne olan 25 Ocak tarihinin "Öfke Günü", 28 Ocak tarihinin "Öfkeli Cuma" olarak adlandırıldığı düşünüldüğünde bahsedilen öfkenin sivil halkın öfkesi olduğunu düşünmek yerinde olur kanaatindeyim. Yazarın bütün bunları 2012 tarihinde, henüz bütün olaylar çok tazeyken, yazması da bence dikkate değer bir konu.
Öfke Üzerine Üç Öykü 
Öfke Üzerine Üç Öykü  Muhammed El Mensi Kandil ·  Dedalus Yayınları · 2019157 okunma
Reklam
416 syf.
9/10 puan verdi
·
63 günde okudu
Durgun Don Yalnızca Don Kazaklarının Öyküsü Değil
Savaş meydanındaki insan ile günlük yaşamdaki insan bir midir? Bu soruyu genellikle savaş meydanındaki insanın daha acımasız, daha vahşi olacağı şeklinde yorumlarız. Durgun Don, tam tersinin de olabileceğini gösteriyor. Çok karakterli, çok hikayeli bir roman Durgun Don. Nehrin görüntüsü, Huş ağaçlarının sesi, atların ter kokuları... Her birini yanı başınızda hissediyorsunuz. Ana karakterlerin çoğunun geçmişi çok öncelerden başlanarak temellendirilmiş. Ailelerin kökleri derinlemesine anlatılmış. Bununla birlikte kısa bir süreliğe, bir hikayeyle girip çıkan ancak büyük parçayı destekleyen küçük karakterler ve hikayeleri de var. Ayrıca ana karakterlerin çoğu için mutlak iyi ya da mutlak kötü demek mümkün değil. Tercihleri, geçmişleri, davranışları ile gerçek birer insan olarak çizilmişler. Sırf bu yüzden hiçbirine tam olarak bağlanamıyorsunuz ancak hepsini kendi varoluşlarıyla kabul ediyorsunuz. Bu gerçekten çok çarpıcıydı. Savaş sahnelerini, yaşanan vahşeti bütün çıplaklığı ile görüyorsunuz. Şolohov bir betimleme ustası... Bazı bölümlerde mide bulantıları yaşamak, yüz buruşturmak, tüyleri ürpermek, at sırtında gidiyormuşçasına bir adrenalin yaşamak işten bile değil. (Aşağıda okumayanlar için tat kaçırıcı bilgi olabilir.) Romanın sonlarına doğru Grişa'nın yaşadığı "aydınlanma" ikinci cilt için heyecanlandırıyor.
Durgun Don - Cilt 1
Durgun Don - Cilt 1Mihail Şolohov · Yordam Edebiyat · 20181,373 okunma
207 syf.
·
Puan vermedi
·
51 günde okudu
İki yüz sayfalık bir şiiri okumak gibiydi bu kitabı okumak. Ayrıca kendinizi birilerinin özelini kurcalıyor gibi de hissediyorsunuz. En sıradan hayat hikayeleri bile beni inanılmaz etkilerken bu kitapta bin bir ruh halini aynı anda yaşadım. Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e duyduğu derin sevgiyi her satırda hissediyorsunuz. Beni en çok, son mektup etkiledi. Belki de duygu yoğunluğu en az olan olsa da...
Leylim Leylim
Leylim LeylimAhmed Arif · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201316,3bin okunma
188 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Smita, Sarah ve Giulia... Farklı ülkelerden üç kadın... Üçünün mücadelesi de birbirinden farklı görünüyor fakat temelde aynı. Birbirlerine birer saç örgüsü gibi bağlanmışlar. Anlatımda seçilen bu üçlü yöntem hoşuma gitti. Fakat anlatıcının yer yer çok fazla bağırdığını, okura bir şeyleri sezecek alan bırakmadığını hissettim. Buna bağlı olarak metinde öyle çok ünlem işareti kullanılmış ki... Bu durum beni çok rahatsız etti. Kadınların hikayelerinin tam olarak sonuçlandırılmadan metnin noktalanmasını ise sevdim, herkesin hoşuna gitmeyeceğini düşünsem de. Zannımca böylesi daha gerçekçi olmuş. Çünkü üç kadının da bir talebi ve buna ulaşabilmek için izledikleri bir yol var. Fakat seçtikleri yol ne kadar doğru olursa olsun buna ulaşabilmek için bambaşka engellerle daha mücadele etmeleri gerekebilir. Kimi zaman hiç akıllarında bile olmayan engellerle... Hayat ne yazık ki böyle. Metin de açık kapı bırakarak "İstersen her şeyi başarırsın." klişesinden bir derece uzak durabilmiş. Son zamanlarda okumakta zorlanıyorsanız bu kitap iyi gelebilir, su gibi akıyor.
Saç Örgüsü
Saç ÖrgüsüLaetitia Colombani · Yan Pasaj Yayınevi · 20206,6bin okunma
128 syf.
8/10 puan verdi
·
17 günde okudu
Ayşegül Devecioğlu, hepimizin sokakta her gün rastladığı fakat yüzlerine bakmaya cesaret edemediği insanlara dik dik bakmaya zorluyor. Bu korkaklığın sebeplerini sorgulatıyor. Gerçekte onlardan mı korkuyoruz yoksa onlarda kendimizden bir parça görmekten mi? Bu kitap, sokağın ve sokaktakilerin öyküsü. Sokakta kalmaya mecbur bırakılmışların, pembe bir battaniye ile oradan oraya savrulanların, Emenike ile Kral'ın, Cansu ile Yüz'ün, güzel ölümün öyküsü. Anlatıcının dili çok sade. Yer yer sokağın diliyle konuşuyor. Onlardan biri olduğunu veya yanlarında olduğunu kanıtlamak ister gibi. İki ergen erkek çocuğunun tuhaf ilişkilerini ve sokağı izliyoruz. Şatafatsız, yalın bir kitap. Kim bilir, belki çarpıcılığı da burada.
Güzel Ölümün Öyküsü
Güzel Ölümün ÖyküsüAyşegül Devecioğlu · Metis Yayınları · 201968 okunma
112 syf.
9/10 puan verdi
·
4 saatte okudu
Ölüm cezasına çarptırılan bir kadın Firdevs. Ortaokul diplomasına sahip. Bu diplomayı kullanabilmek, kendine "saygın" bir iş bulabilmek istiyor. Toplumda saygın biri olabilmek için çok para kazanmak gerekiyor ve diplomayla çok para kazanılamıyor. Kitap feminist bir yazar tarafından kaleme alınmış. Ancak kesinlikle sadece kadın sorunlarıyla alakalı bir kitap değil. Hayata bakışı, iş hayatını, evliliği, ilişkileri, her şeyi sorgulatan bir kitap olmuş. Çok etkileyici buldum. Bununla birlikte, kitapta tekrar eden ve leit motif olarak kendini gösteren kısımlar da etkileyiciliği arttırmış. Özellikle Firdevs'in öğretmeni İkbal ve İbrahim ile aralarında geçenler düşünüldüğünde bu daha belirgin şekilde su yüzüne çıkıyor. Firdevs'inki çok vurucu, acıyla dolu bir hayat hikayesi ve o bir fahişe. Bedenini satıyor. Fakat şöyle bir bakınca Firdevsten daha özgür, daha saygın, daha cesur olduğumuzu söyleyebilir miyim? Bu soru beni gerçekten düşündürüyor. Açıkça cevap verecek kadar bile cesur hissetmiyorum kendimi.
Sıfır Noktasındaki Kadın
Sıfır Noktasındaki KadınNevâl El-Seddavi · Metis Yayınları · 201613,5bin okunma
Reklam
105 syf.
·
Puan vermedi
Hiç planlamama rağmen, böyle bir kitaptan haberim dahi olmamasına rağmen, tamamen tesadüf eseri bu kitaba rastladım. Son zamanlarda özellikle çocuk edebiyatına karşı bir ilgin filizlenmeye başladı. Belki de tamamen algıda seçicilik sonucu sosyal medyada bu kitabı gördüm ve "Evet, bunu okumalıyım." diye düşündüm. Böylece ilk siparişime
Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız
Neden Çocuk Kitapları OkumalıyızKatherine Rundell · Domingo Yayınevi · 2020567 okunma
72 syf.
·
Puan vermedi
Yaşasın Demokrasi, yazarın ilk öykü kitabı. 1946 yılında basılmış olan kitabın içinde Yağlı Kapı, Dairede Islahat, Heykel, Beatris Mavyan, Yaşasın Demokrasi, Geçmiş Zaman Olur Ki, Necmiye'nin Hatırı, Sebati Bey'in İstanbul Seferi, İşgüzar Bir Polis ve Harikliya olmak üzere on öykü bulunuyor. Öykülerde; sevgililerini yarı yolda bırakan kadınlar, rüşvet alan memurlar, iş yapıyormuş görünüp yatarak para kazanan çalışanlar, kendini beğenmiş zenginler, Ermeniler, Rumlar, Amerikan bahriyelileri, kısacası çok zengin çeşitlilikte, amaçları ve ihtirasları çok farklı insanlarla karşılaşıyoruz. Taner'in dili su gibi akıyor. Öykünün birine başlayınca sonunun nasıl geldiğini anlamıyorsunuz. Üstelik kuru bir anlatımı da yok. Mizahi unsurlarla benzediği hikayelerini okumak gerçekten keyif veriyor. Daha önce parça parça Haldun Taner hikayeleri okumuştum fakat bu benim bütüncül olarak ondan okuduğum ilk kitap. Henüz tanışmayan varsa tavsiyemdir, seveceksiniz.
Yaşasın Demokrasi
Yaşasın DemokrasiHaldun Taner · Yapı Kredi Yayınları · 2016197 okunma
160 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Schadenfreude, başkasının talihsizliğinden alınan keyif. "Ben öyle biri değilim." desek de içten içe bu hisle boğuşuyoruz. Kimi zaman kendimizi berbat hissetmemize sebep olan bu duygu sandığımız kadar kötü mü? Aşağıdaki olaylarla karşılaştığınızda içten içe keyif alır mısınız? Sınavlarda sizden yüksek notlar alan bir arkadaşınız sınıfta sorduğu bir soruyla aptal durumuna düştüğünde? Piyano ve bale kursuna giden komşunun çocuğu doğum gününde halıya kustuğunda? Sürekli alkolun zararları hakkında size nutuklar atan akrabanızı zil zurna sarhoş gördüğünüzde? Arkadaşınızın sahip olmakla övündüğü bisikleti boydan boya çamura bulandığında? Kendini beğenmiş ve zalim müdürünüz katıldığı yarışma programında kendini rezil ettiğinde? Bu ve buna benzer milyonlarca olayı günlük hayatımızda defalarca yaşıyoruz. Peki ya ne hissediyoruz? Hissettiklerimizin peşine düşmemiz, bunların altında yatan sebeplerin de farkına varmamızı sağlayabilir. Bu şekilde kendimizi daha iyi tanıyabiliriz. Böyle konuşuyor olmama aldırmayın, kitap bir kişisel gelişim kitabı değil. (İyi ki değil.) Yer yer kendisini yenilediğini hissetsem de bazı şeylerin farkına varmamı sağlayan nükteli dili ile günlük hayatta hissettiğim schadenfreudelar kadar olmasa da keyifli bir okuma yaşattı. Kolektif kitap güzel işler yapıyor. Tiffany Watt Smith'ten okuduğumuz eser, Nüvit Bingöl tarafından dilimize aktarılmış. Kapaktaki muz kabuğu ise mükemmel bir seçim. Her an hepimiz kayıp düşebiliriz. Ancak hangimiz internette tuhaf kazalar sonucu düşen insanların videolarına hiç gülmedi?
Schadenfreude
SchadenfreudeTiffany Watt Smith · Kolektif Kitap · 2020446 okunma
272 syf.
·
Puan vermedi
Sally Rooney son zamanların çok okunan yazarlarından biri. İrlandalı bir yazar ve 29 yaşında. Daha çok "Normal İnsanlar" isimli kitabıyla tanınmasına rağmen ben ilk kitabı ile kendisiyle tanışmak istedim. Öncelikle kitabın dili çok yalın. Girift, alengirli ve sanatlı cümleler yerine kısa ve net ifadeler tercih edilmiş. Bu, okumayı kolaylaştırıyor ve kitabı daha akıcı hale getiriyor. Ancak kimileri için bu özellik edebilikten uzak bir görünüm çizmesine neden olmuş olabilir. Kitabın sanat kaygısı olduğunu düşünmüyorum. Ancak genç bir yazar tarafından yazılmış olması anlatılanları kendi hikayemize de yaklaştırıyor. Sally Rooney'in çokça sevilmesinin altında yatan nedenlerden biri bu olabilir. Diğer taraftan kitap küçük bir arkadaş grubunu konu ediniyor. Her ne kadar başkişinin başından geçen aşk, pek çoğumuzun kabul edemeyeceği bir macera olsa da kitap sıcak ve samimi olmaktan uzaklaşmamış. Hatta başkişiyi yargılamak aklımdan bile geçmedi. Bununla birlikte Bobbi karakteri ile bazı entelektüel meselelerin de tartışmaya açıldığını görmek mümkün. Dolayısıyla yaz ayları için kolay okunan, yormayacak, arkadaşlık ve ikili ilişkileri konu edinen bir kitap arayışında olanlar için doğru bir tercih olacaktır. Monokl yayınları tarafından basılan kitap Pınar Umman tarafından dilimize aktarılmış. Bununla birlikte kitabın arka kapak yazısının doğru bir tercih olmadığını düşünüyorum. İyi ki kitap arkalarını okumama alışkanlığım var. Yoksa biraz keyfim kaçabilirdi. Kitabı okuyacaklarsa tavsiyem arka kapağı en son okumaları olacak
Arkadaşlarla Sohbetler
Arkadaşlarla SohbetlerSally Rooney · Monokl Yayınları · 2019738 okunma