Modern klasiklerin içinde en sürükleyici olan kitap buydu sanırım. Tabii daha hepsini okumadım ama yine de okuduklarım arasında en akıcı, kurgudan koparmayan kitap, benim için Bir Elin Sesi Var oldu. Okurken insanı "devamında ne olacak?" merakında bırakıyor. Anthony Burgess'dan okuduğum ilk kitaptı (evet, evet "Otomatik Portakal"ı hâlâ okumadım, çok fazla lafı geçen, popüler olan kitapları okuyasım gelmiyor ne yapayım, aranızda benim gibi olanlar var biliyorum). Yazarın tarzı bana diğer bir İngiliz yazar olan George Orwell'ı anımsattı. Sanki İngiltere'nin havasında bir şey var, yazarların anlatımlarının samimiliği, akıcılığı, eleştirel bakışları aynı hamurdan yoğrulmuş gibi. George Orwell'daki kadar yoğun bir şekilde toplumsal eleştiri olmasa da Anthony Burgess'da Howard karakteriyle dönemin değişimini, eski değerlerin kayboluşunu, medyanın yetersizliğini eleştiriyor. Değişik bir karakter Howard, düşünce yapısı, düşünme şekli farklı. Bu yüzden kitap boyunca kendini açıklama, ifade edebilme çabası var. Hâlâ tam olarak anlayabilmiş değilim açıkçası. Howard'ın, eşi Janet'e olan sevgisini, sadakatini çok sevdim. O kısımlar çok tatlıydı, beni hikayeye bağlayan da bu oldu sanırım ama Janet'ı sevdiğimi söyleyemem.
Tüketim çılgınlığına kapıldığımız şu dönemde herkesin okuması gereken bir kitap. Aslında insanların oturup adam akıllı kitap okuması gerekiyor, sadece bu kitabı okumakla düzelecek bir durum değil. Yine de çok paranın manasızlığını anlamamızda bir fikir edindirdiği kesin.