…Son günlerini eski dostları, sevenleri ve hafızların okuduğu Kur'an'ı dinleyerek geçirmiştir. Bitkinliğinin artması ve havaların soğuması üzerine tamamen Mısır Apartmanı'na yerleşen Mehmed Âkif, 27 Aralık 1936 günü akşamı 19.45'te vefat etmiştir.
Her ne kadar ömrünün özellikle son on yılını büyük hayal kırıklığı ile geçirmiş; "ülkesine dönüşüne nasıl izin verildiği dahi tahkikat konusu olmuş"ve Gölgeler'de, "Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma. / Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?"diye sormuş olsa da şair, ölümüyle adeta yeniden doğmuştur. "Resmî ilgiden mahrum "kalan cenazeye, kendisinden umudu hiçbir zaman kesmediği, Türk gençliği sahip çıkmış ve bu “Büyük Adam”, Edirnekapı'ya kadar binlerce omuzun üzerinde taşınmıştır. "İstiklal Marşı" ile defnedilen Akif'in cenazesi, Mithat Cemal Kuntay'ın ifadeleriyle söylersek "Fetih'ten beri şehrin toprağına kendi eseriyle gömülen ilk ölü!" olma şerefine yükselmiştir
…
Bir sanatkar öldüğünde toprağın altına sadece bedeni girer. Hele Akif gibi hayatı yüksek ve ulvi değerlerle bezenmiş. Türk milletinin önünde örnek bir şahsiyet' olarak duran sanatkar; "İstiklal Marşı'yla, Safahat'ıyla ilelebet yaşamaya devam edecektir. Esas olan mesele, ondan geriye kalan değerlerin günümüzde anlaşılıp anlaşılamayacağıdır.