Peki, bunca dijitalleşen dünyada Z kuşağı okumayı seviyor mu? Arka mahalleli gençlerde yüzde 5 oranında karşımıza çıkarken yük sek gelir grubu Z kuşağında boş zamanlarımda kitap okurum diyen gençlerin oranı yüzde 10 civarında seyrediyor. Bu durumda en son hangi kitabı okudun sorusunu sormamız da kaçınılmaz oluyor. Kitap okuyan arka mahalleli Z kuşağından aldığımız yanıt ilginç İki kitabın ismi ön plana çıkıyor. Biri Antoine de Saint-Exupéry'nin 100 sayfalık ölümsüz klasiği Küçük Prens. Diğeri ise en çok okunan Wattpad yazarlarından biri olan Büşra Yılmaz'ın 408 sayfalık satış rekorları kıran kitabı 4N1K. Yüksek gelir grubu çocukların okuma zevki de farklı. Onlardan aldığımız yanıtların ilk sırasında Kürk Mantolu Madonna var. Sabahattin Ali'nin kuşaklar ötesine geçmesinden memnun oluyoruz. Stefan Zweig'ın Satranç'ı, Yuval Noah Harari'nin Sapiens'i, George Orwell'in 1984'ü ve Adam Fawer'ın Olasılıksız'ı gibi eserlerin de dikkat çekici biçimde sık okunduğunu görüyoruz. Keşke, her iki grupta da okuma oranları daha yüksek olsa. Bunun ancak Z kuşağının evde ebeveynlerini, otobüste, trende, sokakta insanları akıllı telefonlarla değil de kitap ve dergilerle haşır neşirken görmeleriyle mümkün olabileceğini düşünüyorum..
olsun onun gülüşündeki sıcaklıkta, kalbimdeki patlayan şekerlerin erimesine ve beni daha iyi birine dönüştürmesine izin vermem gerekti.
Çünkü benim tanımımda aşk, tam da böyle bir şeydi.
Rengârenk bir sürü balon hayal edin. Balonların içi en sevdiğiniz kişinin kokusuyla dolu olsun. Sonra gelip balkonunuza konmuş ve hepsi patlamış...
En sevdiğiniz kaldırıma bastığınız an ayak izinizin çıktığını ve tam oradan dünyanın en güzel çiçeklerinin büyüdüğünü hayal edin. Ve her adımınızda peşinizden geldiğini...
Dünyanın en yalnız adamının kapısının iki kere çalındığını hayal edin. Ve kapıyı çalan postacının yıllardır ona ulaşamamış, bir yığın mektupla geldiğini...
Ve bir genç kız hayal edin. Rengârenk balonları yutup balonların içindekileri yok saymaya çalışan... En sevdiği kaldırıma sırf çiçekler çıkmasın diye basmayıp topraktan yürüyen... Bir genç kız hayal edin. Yıllardır ona ulaşmamış binlerce mektubu görünce, adresin yanlış olduğunu düşünen... İşte, tam olarak aklınızda çizdiğiniz resmin renkleri benim tuvalimin üzerine düşmüş gölgelerdi. Ta ki o yağmurlu akşama kadar...
"Galiba ağlayacağım." dedim dolan gözlerimle Barış'a bakıp.Her zaman olduğu gibi gülümsedi. "Ağlıyorum."
"Ağla." dedi elini omuzuma atıp başımı omzuna yaslarken."Birlikte hiç gülmedik ama..Galiba birlikte ağlayabiliriz."
Ve sanırım en insan tarafım Barış'a karşı ilk kez yumuşadı. İlk kez beni değil,gerçekten Ali'yi önemsediğini hissettim.Gerçekten hissettim... Akşama kadar seçtiği kelimelerden, haline tavrına kadar her şeyi ile... Sadece benim üzülmeme değil, Ali'ye bir şey olma ihtimali için de üzüldü. Acılarıma ortak olan herkes gibi o gün, o da özeldi. O...Yani Barış...Belki de ilk defa...Sırık değil, Barış'tı o an benim için...