A. Ufuk Daşkın

A. Ufuk Daşkın
@8ekiz
Grafik Tasarımcı
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
5 okur puanı
Kasım 2016 tarihinde katıldı
Hani sanki ben bin yıllardır bu işi yapıyormuşum, ölümden de yastan da eskiymişim, her şeyin, herkesin ama hepsinin tedarikçisi, refakatçisi, çaycısı, ağlayıcısı benmişim, ben bu taze mezardan yayılan kokunun bilicisi, ta kendisi, en eskisi, benmişim.
Reklam
Yatağında uyumak isteyen bir adam. Onun başının ardındaki saklandığı yerden çıkmak isteyen bir fare. Adam farenin gürültüsünü duyduğu için uyuyamaz, fare de adamın gürültüsünü duyduğu için çıkamaz. Biri uyanık kalır, öteki de beklerken mutsuzdur, ama adamın uyuduğunu, farenin de deliğinden çıktığını varsayarsak, ikisinin de mutluluklarını kesinleyebiliriz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bize tarihi üç kere okuttular.. ilkokulda, ortaokulda, lisede.. hep aynı konulardı, nedendir bilmem. Ya tarihe kendimizi yerleştiremediğimiz için ya da tarihi içimize sindiremediğimiz için..
– Sigara öldürücü işte yazıyor zaten paketin üstünde. – Biliyorum. O yazılara çok gıcık oluyorum. Paketi alır almaz üstlerine çıplak kadın fotoğrafları yapıştırıyorum… Ayrıca bu benim hayatım size ne? – Yanınızda oturan olarak, ben de içmiş kadar oluyorum. Yazık değil mi benim akciğerlerime? – Yazık tabii… Oturmayın yanımda, siktirin gidin! diye bağırdı sabrı, bentleri aşmış sigaraperver.
Reklam
Yanından bir nehir gibi akıp geçmelerini seyrettiğin bu insanlarla aynı kabileden değilsin sen diyor. Onlara dokunamazsın, onlar da sana dokunamaz, kimseyi anlayamazsın, kimse de seni anlayamaz diyor. Saydamsın, görünmezsin, ürkütücüsün ve ait olmadığın bir evdesin ve sözlüğe bakarsan bunların “hayaletin” tanımı olduğunu göreceksin diyor. Sen bir hayaletsin, o yüzden yerleşemiyorsun. O yüzden eve gitsen dışarı çıkmak, dışarı çıksan eve gitmek istiyorsun. Nerede değilsen oranın eksikliğini hissediyor, orayı özlüyorsun. Kimle değilsen onun eksikliğini hissediyor, onu özlüyorsun diyor.
Burada her şey o kadar yoksul ve umutsuz ki insan senin gibi bir şey istemeyi bile unutabilir," dedi Ka. İnsan burada, yaşamayı değil, ölmeyi düşleyebilir yalnızca... Benimle gelecek misin?
TANRILIK İSYANI
Ey tanrı ey ölüme bulaşmış gizemli kahkaha Ne acı ki sana yabancıdır ağlamalarım Ben sana kafir, sana münkir sana asi Sana inat işte şeytan benim tanrım
Dünya, benim gibi insanlarla dolu mahallelerden meydana gelseydi, bir beton çölüne dönerdi. İnsanlığın ve insansızlığın yüz karasıydım. Kendime acımak istedim. Mutlak bir ümitsizliğe düşmek istedim. Belki tam düştükten sonra çıkmak kolay olurdu. Fakat, bütün bu düşündüklerimin, kelimelerden ibaret olduğunu biliyordum. Pencereye yaklaştım, başımı yukarı kaldırarak gökyüzüne baktım. Ay oradaydı. Bildiğim ay. Hayır, ben adam olmazdım. Gerçek bir acı duyduğumdan bile kuşkum vardı.
Uykuda mı uyanık, uyanıkken mi uyuyor? Bir eli hep öbür yastığın altında, neyi arıyor. Bir boşluğu yokluyor. Kül tablası ağzına kadar dolu, oda havasız, perdeler kapalı.
Sayfa 20
Reklam
Ben hayata değil, ölüme inandım. "Hayat yok ama ölüm var!" dedim kendime. Ve boşalmanın, seks ne kadar uzun sürerse o kadar zevkli olduğunu düşünerek, hayat ne kadar sürerse ölümün de o kadar muhteşem olacağına inandım. Ve elimden geldiğince hayatla sevişmemi uzatmaya çalışıyorum. Tek kurtuluşum bu. Güneş yine yalamaya başladı perdeleri. Yine sabah oldu. Bugün çok yorucu olacak ve öldürülme ihtimalim fazla. Belki de bizim gibilerin elinde kalan son şey, salakça bir umut. Gelecek saniyelerin üstlerine binerek uçan olaylar bizi ayakta tutuyor. Bütün hayatımız boyunca beklediğimiz ve nereden geleceğini bilmediğimiz huzuru arıyoruz. Ve bitmek bilmez huzur arayışımız hayatta kalmamızı sağlıyor. Aslında yalan söylüyorum. Ben hiçbir şey aramıyorum ve beklemiyorum. Sadece duruyorum. Kaçanı da durduruyorum. "Durun!" diyorum. "Gitmenize gerek yok. Onlar size gelirler."
Sayfa 42
ah o gemide ben de olsaydım
İnsan olmak bizatihi sansasyoneldir Diline döktüğüm dilleri hatırlasana
Sayfa 75
Büyük Aşk Kelimeleri
Güzelliğin deniz fenerlerini söndürmek için üflenen bir nefes
Sayfa 46
Reklam
Evvel Leyla
bir tereddüt için dünyayı attın kendinden tuhaf harflerin kaldı, uykusuz huzursuz, kısa gölgesi kadar kısa, -bu fena tutamadın anlattın bileklerini imlasız uzun matadorlara, eğri çoraplara, tükenmiş ışığın saplı karanlığına ejderhaların, -bu doğru değil doğru bir sonsuzluktan üzgün akan omuzlarını, -bu ağır isyanla taşırdığın coşkun uçurumları uyurken açık unuttuğun bahçeyi kapadığın radyoyu anlattın, güzelliğinde gezen zehri tıkanan damarlarını bir hallaçla bu yüzden vardığın eksiklik, ele verdiğin hayat bıraktığın ateşe eklediğim su, -bu çok oldu çıkardığın gözlerimi alan gerçek, ince bir kahır benim gençliğimdir, -bu olmadı gecikmiş leyla hafızamı aldığın yerdeyim, uyumsuz akortsuz, ışıksız, sözsüz, elleme, -bu böyle imkansız bir yağmurun mızrağıyla yaralı öfkem!
Sayfa 82
Arkadaşım Yalan
allah var, dünyanın dışına doğru çıkan uzun binaların şişman mimarlarından, siyah filtreli makam araçlarında sallanan ellerden, haberin var çocukları öldürülmüş annelerin büyüttüğü üzüntüden bin yıldır çocuklarını arayan ağır hayatların kürek mahkumu o bozgun çiçekli annelerin hafta sonlarından son haftalarından...
Sayfa 12
Resim