Hah uzun zamandır kitaplığımda bekleyen bir kitaptı.Okumaya başladığımda, hakkında en ufak fikrim yoktu.Kitap arka kapağını bile okumamıştım.İlk satın aldığımda okumuşumdur muhtemelen ama unutmuşum.Daha ilk sayfalarda, ilk cümlelerde bir tokat yedim.
"Güül! Geel! Döön! Ölmeden ölünür mü, şuur dediğin diri diri gömülür mü?" (syf 17) bu cümleyi okuduğumda kişisel tarihimle kurduğum bağ nedeniyle katıla katıla ağladım.Birkaç sayfa daha okuduktan sonra beni neyin beklediğini tam olarak algıladım.Bir süre ara verdim kitabı okumaya, gardımı alayım, biraz kendimi hazırlayayım istedim.
Yas:( isim )Ölüm veya bir felaketten doğan acı ve bu acıyı belirten davranışlar, matem olarak tanımlanmış TDK Güncel Türkçe Sözlük'te.
Birgül Oğuz, Hah boyunca, "yas"ı anlatıyor, çok şiirsel bir dille.Ben öykü ve şiir arasında geçişleri sevsem de öyküyü öykü, şiiri şiir olarak görmekten yanayım.Ancak Hah benim için bir istisna oldu.Belki de yasın içerdiği anlam nedeniyle yakışanın şiir olduğunu düşündüğümdendir.Kitabın ilk öykülerinde şiirsellik ve bilinç akışı tekniği çok daha fazla hissediliyor.En çok kısa kısa cümleleri ve suskuları sevdim.Yasın ne olduğunu bilen, yaşayan herkes doldurabilir bu boşlukları.
Sanırım Hah'ı daima "Ve herkes biliyor: Anımsamanın ilk hecesi ah, ikincisi vah.Peki unutmak kaç hece, Akasya? "( syf 18) cümlesiyle hatırlayacağım.
Çok sevdim Hah'ı.Benim için dönüp dönüp okunacak bir kitap, yaşanan her acıyla sanırım.Müthiş bir edebi tatmin de cabası.