... Uluslar düşünmezler, yalnızca hissederler. Duygularını mizaçları aracılığıyla ikinci elden alırlar, beyinlerinden değil. Bir ulus, düşünebilecek her çeşit hükümet ya da dinle uzlaşabilir. Bu, şartların zorlamasıyla olur, tartışmayla değil. Zamanla, kendini gerekli koşullara göre ayarlayacaktır. Sonra da onları tercih edip, onlar adına ateşli şekilde mücadele verecektir. Örnek olarak tüm tarih karşısında duruyor. Yunanlar Romalılar Persler mısırlılar Ruslar almanlar Fransızlar İngilizler İspanyollar Amerikalılar güney Amerikalılar Japonlar Çinliler Hintliler Türkler... Binlerce çılgın ve sakin din, akla gelebilecek her türlü hükümet; kaplan kadar vahşi, ev kedisi kadar uysal olanına kadar... Her ulus, tek gerçek dine inandıklarını, tek mantıklı hükümet sistemine sahip olduklarını “biliyor.” Hepsi, kendilerinin de berbat olduklarından şüphelenmeden, diğerlerini küçümsüyor. Hepsi, kafalarındaki, üstün oldukları hayaliyle gurur duyuyor. Hepsi Tanrı’nın en çok onları sevdiğinden emin. Hepsi savaş zamanında şüphe etmeden, kendilerine güvenle O’na yakarıyorlar. Hepsi O düşmanın tarafını tuttuğunda şaşırıyor fakat alışkanlıktan bunu mazur görüp O’na methiyeler düzmeye devam ediyorlar. Kısacası, tüm insan ırkı memnun. Daima, bıkıp usanmadan, yıkılmaz şekilde memnun. Dini ne olursa olsun, başındaki efendi kaplan da ev kedisi de olsa, hep mutlu, minnettar, gururlu...