Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim...
Benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim...
yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
amansız bir ütopya üfleyen pencereler
lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
önümde haksızlığın hesaba çekildiği
hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer
arkamda kare kare ömrümü belirleyen
hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler
söyle nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
yeniden bir nil olup taşarmıyım çöllere
kim giydirir başıma tacını nihayetin
kim takar bileğime hürriyet künyesini
karada balık gibi nasıl yaşarım söyle
Rüveyda, seziyorum tahammülün kalmadı
ama dur boşaltayım bütün çığlıklarımı
asırlardır köhne barınaklarda
çürüyen küflenen çığlıklarımı
at vuruldu, içim paramparça Rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yinede çiğnetemem kimseye gururumu
istenmediğim yeri sessizce terk ederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker giderim...
Bir hicran çölüne bıraktın beni
Kalbine girdiğim yolu kopardın
Yaydın üzerime yalan gölgeni
Adını andığı dili kopardın
İçimden boşluğa savruldu külün
Hüznün ateşiyle yandı kakülün
Yıllardır ruhumda öten bülbülün
Her seher konduğu dalı kopardın
Uzattıkça sana boş ellerimi
Birer birer yıktın hayallerimi
Bilmem, ölü müyüm, yoksa diri mi
Saçımdan son siyah teli kopardın
Gönlümde aşkınla hergün yeşeren
Göğü yıldız yıldız önüme seren
O güzel, bembeyaz gülü kopardın
Nurullah Genç
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...
"Hayatımın üzerinde düşünmeğe başlamıştım. Bütün iradem, bütün gayretim bir daha o eski sükûneti bana iade ettiremedi. Gündelik hayatımla arama, yaşanmamış rüyaların azabı girmişti. Hayat oyununu en büyük ciddiyetle oynamağa hazırlandığım bir anda geçmiş yıllar, karşıma dikiliyor ve benden hesabını soruyordu. O günden sonra artık bir ân bile yalnız değildim; soframda, yatağımda, çalışma masamda bir misafir, dişleri hiddet ve kinden kısık, gözlerinde boşa gitmiş bir ömrün bütün bıkkınlığı toplanan bir zavallı vardı ve bana pişmanlığın şuuruyla kısılmış sesi durmadan fısıldıyordu: “Ömrünü, ömrünü ne yaptın?" Ve ben bütün uzviyetimde bir yılan gibi gezen bu zehirli sesin tembihi altında yapacağımı unutuyor, ânı ve mekânı unutuyor, başta kendim olmak üzere her şeyden, yaşanmış ömrümden, gelecek senelerimden, bütün etrafımdan nefret ediyor, kaçmak, kaybolmak, kurtulmak istiyordum."
"gri gri gri...
sabah, sis, yağmur
bulut, bakış, hatıra
ben de bir şarkı yoktu sen okudun
bir ayna yoktu bende sen baktın
bereketli toprakların uykusunda bir köktüm
senin bakışınla yeşerdim yağmurlar yağmadan
gözlerinde bir şimşek çaktı bakışlarım ıslandı
yanakların yağmurdan ıslak, gözlerin güneşli
kurtlar doğuruyor, kuzuları kollayayım
sen gözlerinle beni okşasan
çoban değneğim tesirli bir silah olacak
sen gözlerinle beni okşa
çoban değneğim tesirli bir silah olacak
savaş bitince senin için taze incirler toplayacağım
seninle kalacağım
seninle okuyacağım
ve seni güneşli hayranlığında öpeceğim
eğer bulutlar izin verirse..."
Mohammad Ebrahim Jafari
Belki kadar kesin
ve keşke kadar imkansız
birbirimizden uzaklaşmamız
kırılsak da tırnak uçlarımıza kadar
kırılırız elbet bunu gerektirir yaşamak.
Ben zaten sana ilk baktığımda anlamıştım
içime bakmıştın önce bayılacağımı sanmıştım
dünyayla aramda geçmişim vardı o ara
tupup ellerimi sıkıca saracağına inanmıştım.
Belki şimdi bir uçurumun kenarından geçiyoruz
sallanıyoruz belki arada bir çeşit deprem oluyor
kızıyoruz birbirimize kırılıyoruz inciniyoruz
ama biliyoruz uzak gibi olsak da biz aslında yan yanayız.
Belki kadar kesin
ve keşke kadar imkansız
birbirimizden uzaklaşmamız...
Bir gün baksam ki gelmişsin
Bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yâr.
Gözlerinde bir bitmez, bir tükenmez güzellik
Saçlarında ilkbahar.
Bir gün baksam ki gelmişsin
Gülüşünde taze, serin bir rüzgâr
Ellerin yine eskisi kadar güzel
Çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar.
Bir gün baksam ki gelmişsin
Hasretin içimde sonsuzluk kadar.
Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.
Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar.
Bir gün baksam ki gelmişsin
Ne yüzünde bir gölge, ne dilinde sitem var.
Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm,
Benim olmuş dünyâlar...
Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden
Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa, sormasa beni
Sen gelsen yeter.
Huzur ellerinin güzelliğidir
Gözlerin karşımda bir mutluluk denizi
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendirdiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadım Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bahaeddin Karakoç
Herkes gitti belki de bir daha hiç dönmeyecekler. Bu hayat bana şunu öğretti ki giden geri dönmüyor dönsede eskisi gibi olmuyor. Hepiniz hayatimdan geçtiniz...
Dışarda akıp giden bir hayat var biliyorum ama ne yapsam o hayata dahil olamıyorum. Eğreti duruyorum her yerde. Başkalarının yapınca tecrübe dediklerine ben yapınca hata dediler. Başına gelen her zorluğa kafa tutabilenlerden değilim. Denedim ama olmadı, yapamadim. Dünya değişti ve biz kaybettik madem öyle bende geçmişe giderim. Bir ekranın karşısına oturur gibi oturur tüm yaşadıklarımı tekrar tekrar tekrar tekrar tekrar ve tekrar izlerim. Çünkü biliyorum ki bir zamanlar mutluydum. Hepimiz çok daha mutluyduk o zamanlar. O mutlu anları yeniden yaşayamasam bile yeniden hatırlamak isterim. Kimi hayatı dolu dolu yaşar kimisi de benim gibi geçmişe takılır ve hatıralarda yaşar gelecekte yerim yok ben geçmişe aidim. Ben, ben bu oyunu denedim ama bozamadım.
#leylailemecnun