Kişinin yaşam besini, ölüp gitmiş kişilerin geride bıraktıklarıdır...
Kişi de, işte, tam olarak, ölümünden sonra geride bırakabileceklerinin toplamıdır.
Felsefe, felsefe yapan kişinin, kendinin tam bilincinde olma duygusu ile, kendini sürekli aldatıyor olma duygusunu, aynı zamanda, bir arada yaşadığı bir çabadır.
Ölçünün tek bir durağı, tek bir sonu var. Tek yere doğru kayıyor her geçen günle birlikte. O halde, her gün yeniden bir şeyler yapabilmeli, her gün yeniden kurmalı, düzeltmeli dünyasını, her gün yeni bir şey katmalı ki yaşayışına, ölüm payı artacak yerde eksilir gibi olabilsin, dağılsın, parçalansın; yaşayışını kolaylaştıran kendi alışkılarının yanında kendi getirdiğin değişiklik de olsun, bu denge içinde, yaşadığını sürüklenmediğini anla, anlayacak hale gel...
Yıllarca dilim alıştığı, aklım alıştığı için inandığımı sandığım şeylere, gerçekte inanmadığımı bugün anlıyor, bu inanç uğruna zindana atılmağı korkusuzca yüzleme gücünü kendimde bulamıyorsam, yeni bir şeye nasıl inanabilir, nasıl herkesle birlikte kendimi de bir kez daha aldatabilirim?
Hep bir inanç uğruna.
Oysa onu ilgilendirmemeli artık bunlar. İnanç uğruna yakılanlarla inanç uğruna yakanlar onu ilgilendirmemeli artık. Değil mi ki...
Tartışılacak şeylerin neler olduğu önceden belli zaten. Bunların tartışılması bile gerekli değil. Tartışılması, herhangi bir sonuca da ulaştırmıyor; yalnız, birkaç kişinin birkaç saat boyunca birtakım büyük adlar sayıp gölgelerine sığınarak, "bence" sözünü her cümlenin altında sezdirerek olmadık saçmaları kafalara kaka kaka yinelenmesinden öteye geçmiyor. Geçmiyordu. Şimdi, öyle düşünmeli, öyle yapmalı cümleleri. Geçmiş zamanda.
Elleri özgür. Ne zamandır elleri böylesine özgür değildi, olmamıştı...
Ya haç vardı, ya resimler; ya buhurluk ya da körlerin, topalların, çocukların elleri, ağızları, dudakları; mumlar ya da inciller, tespihler. Kürekler; uykusuz, duraksız kürekler.
Kendimi genellikle yeryüzünün her yerinde sürgün sayıyorum. Ve hiçbir yerinde göçmen saymıyorum. Yazdıklarım göçmen yazını değil. Somut anlamda sürgün yazını da değil. Ben kendi kendimi her an, her yerde için için sürüyorum. ♡
Yaşamın anlamını bilerek, yeryüzünde yaşama karşı görevimizi yerine getirerek, yaşamak istiyoruz. Ama çoğunlukla başaramıyoruz. Henüz yeterince güçlü değiliz. Bu yolu seçmek ve bu yolda yürümek önemli. Bu temel sorunumuz çözümlenmedikçe, peşimizi bırakmayacaktır.