(Yorumun son kısmı spoiler içerir!!!)
Kitabın konusu olarak salgın bir hastalık olarak yayılan körlük sonucu karantinaya alınan bir grup körün kendi içlerindeki mücadelesini ve daha sonra bütün ülkeye bu hastalığın yayılması sonucu yaşananları anlatmaktadır. Yazarın kendine has bir üslubu var ve ilk başta anlamaya çalışırken zorlandım :) diyaloglar arasındaki geçişi satır atlayarak değil, virgül sonrası büyük harfle başlayarak kullanıyor yazar. Kitabı beğenmekle birlikte Nobel alacak kadar abartılı bir eser olduğunu düşünmüyorum. İlk başları biraz sıkıcı ilerliyor ancak sonrasından keyif alacağınıza emin olabilirsiniz :)
Kitabın ilerleyişinde hoşuma gitmeyen kısım ise hastalığın neden çıktığı, nasıl bittiği ve doktorun karısının neden bu hastalığa yakalanmadığı ile ilgili konuların cevapsız ve havada kalması.
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022103,5bin okunma
Ali şeriatinin 10 farklı konferansta yaptığı konuşmaları içeren kitap, konferans konuşmaları olduğu için yer yer tekrarlar içermektedir. Çok güzel tespitler ve içerikler olsada tarz olarak felsefe kitabı sevmediğim için beni ciddi anlamda sıktı ve bitirmekte zorlandım. Felsefe ve sosyoloji meraklısı okurların dikkatini çekeceğini düşünüyorum.
Paracılık hastalığı, insanda öyle bir şekilde meydana geliyor ki insan kendisinin yerine parayı hissediyor ve insani değerleri kendisine nispet etmiyor, tersine paraya nispet ediyor; büyük ve şerefli insani özellikler, hasletler, irade, ihtiyar, güç, seçim ve yaratıcılığı ve aynı zamanda insana ait ve özgü olup evrende insan türünün mümtaz sıfatlarından olan ve Tanrı’dan başka hiç kimsede bulunmayan imkanları kendisine ve insan türüne değil paraya nispet ediyor. Yani para insanın vekili oluyor, insanın yerine geçiyor.
Öyle ki dünkü insan makinesiz on saat çalışıyordu ve tüketim ihtiyacını karşılıyordu. Bugünün insanı ise geçmişin insanının on katı üreten makinaya sahip olduğu halde geçmiş insandan daha çok çalışmak ve boş zamanlarından da vazgeçmek zorundadır.
Bugün hepimiz geçmişte tükettiğimiz şeylerin parasını ödemek için çalışmıyor muyuz? Bu, insanın hayattan geri kalmasıdır; bu gerisin geriye ilerlemedir!
O zaman köle özgürdü, ama şimdi “özgür köle“ dir. Bu ne anlama geliyor? O zaman ben bir efendinin kırbaç ve kendirinin darbeleri altında tutsak ve esir iken, “ben şunu istemiyorum“, “bunu seçiyorum “, “şunu tercih ediyorum “ diyordum, efendi ise izin vermiyordu. Ama şimdi benim seçme özgürlüğüm var, lakin efendinin benim için belirlediği şeyi seçebiliyorum . Yani kendisi benim irademi meydana getiriyor ve ondan sonra da hadi şimdi seç diye beni özgür bırakıyor.
İnsan, günlük maddi ideallere, onlara erişmediği sürece değer verir, erişince de boşluk ve anlamsızlılığa düşer. İnsanın ideali, o kadar yüce olmalıdır ki asla bir noktada durmasin, bir yere bağlı kalmasın.
Bazen kılıç karşısında bir şey yapılamayacağını zannederiz, oysa bunun aksine kılıçla iç içe olan maneviyat, bizzat çekilen kılıca galip gelir. (Camus)
Evrenin adaletsizliğe dayandığını, fakat insan iradesinin gücüyle toplumlarda adaletin yerleştirilebileceğini söyleyen kimselerin sözüne inanmak, zehirli dalgaları olan okyanustan bir kase tatlı su almak isteyen kimselerin çabası gibidir. (Jean Isoule)
Genel olarak batıya ait bütün hususiyetleri bir cümlede özetlemek istersek, batılının ahireti de dünya gözüyle gördüğünü, doğulunun ise dünyaya da ahiret gözüyle baktığını söyleyebiliriz. Doğuda şüphe uğursuz bir şeydir; “ben böyle anlıyorum“, “böyle olmama ihtimali vardır “ gibi sözler küfürdür. Oysa Batı’da bu düşünce ve sözler, kutsal ve asıl olup olmaması gerekendir. Nitekim Anatole France şöyle diyor: “Aydın, biliyor bile zannediyorum arasındaki farkı bilendir.“