Kemal Sayar’ın çok güzel bir ifadesine rastladım; "Yas,sadece sevdiklerimizi kaybetmekle olmaz.Bir yaşama biçimini kaybetmek de yastır. Bir şehri bildiğimiz halde kaybetmek,rutinlerimizi kaybetmek de yastır.Hatta itikatlarımızı, dünyayla ilgili inançlarımızı kaybetmek de yastır."
"Bireyselleşme" nin aşırı bol olduğu dünyamızda ilişkiler iki ucu keskin kılıç gibidir. Güzel düşlerle kabûs arasında gidip gelirler, birinin ne zaman diğerine dönüşeceği bilinmez. Çoğu zaman bu iki hal, farklı bilinç düzeylerinde de olsa, bir aradadır. Akışkan bir modern yaşam çerçevesinde ilişkiler, en canlı, en dayanılmaz, en derinden hissedilen ve en yaygın karşıt anlamlılıkların tezahürüdür belki de. Bu durum kararnameyle birey olmuş "modern akışkan bireylerin" kişisel gündemlerinin başına ve dikkatlerinin merkezine ilişkilerin yerleşmesini açıklıyor olabilir.
Ülkemizin başındaki bela, düşünce kısırlığıdır. Her şey bir ezbercilikten geliyor, başka bir ezberciliğe gidiyor. Bu insanoğlu için bir yabancılaşma, bir yozlaşma, bir çürümedir. Yaratıcılık gücünü yitirmiş bir insan soyu tükenmiş demektir.