Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Aybüke Doğmuş

Aybüke Doğmuş
@Aybukedgms
İnönü üniversitesi
Ankara
5 Ağustos 1999
83 okur puanı
Temmuz 2020 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
"Hayatını değiştiren bilgi hangi kitapta bilemezsin. O yüzden okumaya devam et."
Reklam
Kemal Sayar’ın çok güzel bir ifadesine rastladım; "Yas,sadece sevdiklerimizi kaybetmekle olmaz.Bir yaşama biçimini kaybetmek de yastır. Bir şehri bildiğimiz halde kaybetmek,rutinlerimizi kaybetmek de yastır.Hatta itikatlarımızı, dünyayla ilgili inançlarımızı kaybetmek de yastır."
“Bir insan derin bir anlam duygusu bulamadığında, kendini haz ile oyalar.” ~Viktor Emil Frankl

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan İlişkilerinin Dayanıksızlığı
"Bireyselleşme" nin aşırı bol olduğu dünyamızda ilişkiler iki ucu keskin kılıç gibidir. Güzel düşlerle kabûs arasında gidip gelirler, birinin ne zaman diğerine dönüşeceği bilinmez. Çoğu zaman bu iki hal, farklı bilinç düzeylerinde de olsa, bir aradadır. Akışkan bir modern yaşam çerçevesinde ilişkiler, en canlı, en dayanılmaz, en derinden hissedilen ve en yaygın karşıt anlamlılıkların tezahürüdür belki de. Bu durum kararnameyle birey olmuş "modern akışkan bireylerin" kişisel gündemlerinin başına ve dikkatlerinin merkezine ilişkilerin yerleşmesini açıklıyor olabilir.
Sayfa 9
Ülkemizin başındaki bela, düşünce kısırlığıdır. Her şey bir ezbercilikten geliyor, başka bir ezberciliğe gidiyor. Bu insanoğlu için bir yabancılaşma, bir yozlaşma, bir çürümedir. Yaratıcılık gücünü yitirmiş bir insan soyu tükenmiş demektir.
Sayfa 197
Reklam
Marx ve Durkheim modern çağı sorunlu bir dönem olarak gördüler. Fakat her ikisi de modern çağın sağladığı olumlu olanakların onun olumsuz karekteristiklerine daha ağır bastığına inandı. Marx sınıf mücadelesini kapitalist düzen içindeki temel bölümlerin kaynağı olarak görüyordu ; ama, daha insancıl bir toplumsal sistemin ortaya çıkışını da düşlemekteydi. Durkheim, endüstriyalizmin daha çok yayılmasının, işbölümü ve ahlaki bireyciliğin birleştirilmesiyle bütünleşmiş, uyumlu ve doyurucu bir toplumsal yaşamı kuracağına inanıyordu. Max Weber ise sosyolojinin bu üç kurucusu arasında en kötümser olanıydı. Modern dünyayı, maddi ilerlemenin yalnızca bireysel yaratıcılığı ve özerkliği ezen bir bürokrasinin genişlemesi pahasına elde edildiği paradoksal bir ortam olarak görüyordu. Ancak o bile modernliğin karanlık yüzünün ne denli büyük olabileceğini tam anlamıyla tahmin edememiştir.
Sayfa 15 - Ayrıntı yayınları
Modern toplumsal kurumları geleneksel toplumsal düzenlerden ayıran süreksizlikleri nasıl belirlememiz gerekir? Burada birçok özellik söz konusudur. Bunlardan biri, modern çağın harekete geçirdiği değişim hızıdır. Geleneksel uygarlıklar diğer modernlik öncesi sistemlerden dikkate değer biçimde daha devingen olabilirler; ama, modernliğin koşulları içinde değişim hızı son derece fazladır. Bu durum en çok teknoloji açısından belirgin gibi görünse de, diğer bütün alanlara yayılmıştır. İkinci bir süreksizlik ise değişim alanıdır. Dünyanın değişik bölgeleri birbirleriyle bağlantı içine çekildikçe, toplumsal dönüşümün dalgaları adeta bütün yerküre yüzeyi boyunca çarpmaktadır. Üçüncü süreksizlik, modern kuramların doğasının özüyle ilgilidir. Ulus-devletin siyasal sistemi, üretimin cansız güç kaynaklarına büyük ölçüde bağımlı olması ya da ürünlerin ve ücretli emeğin tam anlamıyla metalaştırılması gibi bazı modern toplumsal biçimler, önceki tarihsel dönemlerde hiç görülmemektedir. Diğer biçimler ise önceki toplumsal düzenlerde yalnızca yanıltıcı bir sürekliliğe sahiptir. Kent buna bir örnek olarak gösterilebilir. Modern kentsel yerleşimler çoğunlukla geleneksel kent havzasıyla birleşirler ve sanki yalnızca buradan yayılarak genişlemiş gibi görünürler. Oysa modern kentçilik önceki dönemlerde modern öncesi kenti kırsal alandan ayıran ilkelerden oldukça farklı ilkeler uyarınca düzenlenir.
Sayfa 14 - Ayrıntı Yayınları
Yalnızca bir değil, birçok kültürün var olduğunun farkına vardığımızda ve bunun sonucu olarak, ister yanılsama olsun ister gerçek bir tür kültürel tekelin sona erdiğini kabullendiğimiz anda bu keşfimizin yıkıcılığının tehdidi altına gireriz. Birdenbire, [ dünyada] başkalarının da bulunması, bizlerin ise bu başkalarının arasındaki bir "başkası" olmamız olanağı doğar.
Sayfa 7 - Ayrıntı yayınları
NE İÇİNDEYİM ZAMANIN Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında. Bir garip rüya rengiyle Uyuşmuş gibi her şekil, Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil. Başım sükutu öğüten Uçsuz bucaksız değirmen; İçim muradına ermiş Abasız, postsuz bir derviş. Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim, Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim. ~ Ahmet Hamdi Tanpınar
Aybüke Doğmuş tekrar paylaştı.
Okumaktan başka yapılacak işim, gidecek tek yerim yoktu, çünkü çevremde saygıya layık, beni kendine çekebilecek bir meşguliyet bulamıyordum.
Sayfa 51 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 23. basımKitabı okudu
Reklam
"İnsan yaşamına ait anlaşılır tek gerçeklik, onun anlaşılmazlığıdır."
366 syf.
·
Puan vermedi
"Tüm toplumlar hastadır ancak bazıları daha hastadır. " George Orwell'in hayvanların eşitliği nüktesine yapılan göndermeyle başlayan kitap, ilkel toplumları ele alarak insanların hasta olduğunu vurgulamış ve bunu kültür üzerinden göstermiştir. Her toplumun kendine ait bir kültürü vardır. Bu kültürü toplumun içinde yer alan bireyler oluşturmaktadır. Kültürün yararlı yönleri olduğu kadar insanlara zarar verebilecek yönlerinin de olduğunu Robert B. Edgerton, çeşitli örneklerle okuyuculara göstermektedir . (Ensest ilişkiler, toplu tecavüzler, insanların kurban edilmesi... ) Yazar, adaptiflik ve maladaptiflik unsuruna vurgu yapmaktadır. İnsanların uyumlu davranışları adaptif, uyumsuz davranışları maladaptif şeklinde adlandırılmıştır. Toplumsal cinsiyet metaforlarına yer yer değinilmiştir. (kadın, erkek rolleri gibi) Antropolojik, sosyolojik, etnolojik ögeleri içeren eser, gelişime açık olmayan toplumların yok olmaya mahkum olacağını belirtmektedir. "Eğer farkında olurlarsa belki de yeniden kabileleşen dünya, geçmişteki ve şimdiki insanların kalındığı daha mükemmel harmoniye ve refah paylaşımına kavuşacaktır."
Robert B. Edgerton
Robert B. Edgerton
Hasta Toplumlar
Hasta ToplumlarRobert B. Edgerton · Buzdağı Yayınevi · 2017577 okunma
Bir toplumun gelenekleri ve görenekleri her zaman ve her yerde o toplumun yararına mı çalışır?
İki kopma biçimi: Birinin nedeni uzaklık, diğerininki fazla yakınlık.
İnsanlar arasındaki çatışmanın yegâne kaynağı her insanın bir diğerinden farklı doğrulara sahip oluşu ve kendi doğrusunu karşısındakine kabul ettirme çabası değil elbette. İnsanlar çok daha değişik sebepler yüzünden de çatışıyorlar. Demek ki, insanları âlemşümûl bir doğruda birleştirip aralarındaki çatışmayı önlemek gibi bir amaç özlenir, istenir bir amaç katına yükselemez. Üstelik, bir yönüyle her insanın sadece kendisinin tadına varacağı doğru veya doğrulara sahip oluşunun olumlanabilecek bir özellik taşıdığını söylemeyi ihmal etmemeli. İnsanın biricikliği elinden alındığında kişiliği de yıkılmış olur. Öyle ise hangi tarafa meyledeceğiz? İnsanların kendi doğruları içinde kalmalarından mı bir fayda beklemeli, yoksa ortak doğrulara sahip olmaktan yarar ummak daha mı iyi? İnsan düşüncesi ben-merkezci kaldıkça yalıtılmış bireyler ister kendi doğru(!)larına sarılsınlar, isterse ortak doğru(!)lara tutunsunlar sonuç mahrumiyet ve zarardır. Demek ki bir çıkar yol bulabilmek ben-merkezciliğin terkiyle mümkündür.
276 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.