Delilik ve şuur arasında köprü kuran iki adam ve bunların aynı anda aşık olduğu bir kadın. Deli deliyi görünce sopasını mı saklar yoksa şuurunu mu?
Bir kişi tamamen deli ya da tamamen akıllı olabilir mi?
Şartlara göre değişen duygu durumlarımız ve irademiz deli dediğimiz kişilerde çok sık değiştiği için mi deli diye adlandırırız? Bu ve bunun gibi birçok irade durumlarını sorgulatan bir kitap. Olay ve durum şeklindeki anlatımlar birbirini takip ediyor. Deli sayılabilecek ancak derin felsefik tartışma yapabilme potansiyeli olan iki adamın evli bir kadının hayatını nasıl altını üstüne getirdiklerini içeriyor. Kitaptaki kadın karakterler kadınların içindeki büyülü şefkati, anlayışı affediciliği temsil ediyor. İçerisinde kişilerdeki ahlaki anlayışı sorgulatan rahatsız edebilecek kısımlar var. Ne doğru ne yanlış, ahlak nedir ne zaman ve kimde aranmalı? Okudukça bir şeylere cevap bulmuyorsunuz. Daha çok soruya cevap arıyorsunuz. Kitap okuyucuya sürekli soru sordurtuyor. Kitabı okumam biraz zaman aldı açıkçası. Ortalama 500 sayfa ve ara ara sıkıldığım bölümleri oldu. Sonlara doğru akışı hızlandı. Ama tabii ki bana bir şeyler kattığını düşünüyorum. Türk edebiyatında daha derine inmemi sağlayan bir kitap oldu. Hüseyin Rahmi Gürpınar toplumsal olay ve olguları güzel işliyor gerçekten. Velhasıl kelam kitap diyor ki:
-Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
... Öyle tıkınıyorlardı ki pervane gibi dönen garsonlar yemek yetiştiremiyorlardı. Ellerde parıldayan çatallar lezzetli parçalara saplanıp saplanıp mideleri dolduruyorlardı. Ben hırsız değildim, ben açtım. Parasızdım. Hırsız içerdekilerdi. Gıdasızlıktan sinirlerinde can çekişme ürpertileri dolaşan bir zavallının yutkuna yutkuna dışardan kendilerini seyrettiğine aldırmıyorlardı.
Harabatilik (perişanlık, virânelik) bütün dünya yükseklerine üstün gelen yüksek bir rütbedir. Çünkü her şeyin sonu "hiç"tir. Harabatilik hiçliğin padişahlığıdır. Rütbe ve servet sahiplerini her an bir felaket, bir düşkünlük yıldırımı vurabilir. Lakin benim gibilerini artık ne gökte ne yerde yakacak ateş yoktur. Biz zaten yanıp kömür olmuşuz.
Sayfa 102 - Cilt 2 sf 102, Kalender NuriKitabı okudu
Şu kadar ki ahlaksızlık türlü türlü olduğundan birçokları vaftizle adları değiştirilerek yapılır ve hatta bazı günahlar sevap adına işlenir. İşte toplum içinde en mutlu adamlar bunlardır. Çünkü şerlerini hayır olarak adlandırmanın, tanımlamanın yolunu bulmuşlardır.
"Sen yazı yazmanın iftira işinde bu kadar acemi misin? Parti gazetelerinin hiçbirinde yazarlık etmedin mi? Sanatın bu kolunda o kadar gelişmiş yazarlar vardır ki iftiranın kurbanı olan zavallı, yedi deryanın suyuyla yıkansa üzerine bulaştırılan kirden artık temizlenemez."
İnsanlar vicdanın varlığını kendilerinde yoklamazlar, daima karşılarındakilerde ararlar. Bulamayınca kızarlar, ifrit olurlar. İşte hep patırtılar bundan çıkar.
Bazen eline gençlik verilmiş bir yaşlı gibi mutlu ve farkında hissediyorum, bazen eline gençlik verilmiş bir çocuk gibi mutlu...
Bazen de çocukluğu elinden alınmış bir genç gibi...
Ama en çok da sonuncusu...