...hayata tutunmak için inanmaya mecbur kaldığımız bütün yalanlar günü gelince açığa çıkıyor. Ve sonra biz ölmüyoruz. Daha kötü bir şey oluyor. Öğrendiklerimizle yaşamaya devam ediyoruz.
Kişi yıllarca, on yıllarca uzun süreli acılardan geçer, kendi mezar tümseğini taş taş üstüne koyarak, yavaş yavaş yükseltir, sonsuza dek yok olma duygusuna doğru kendi içinde yürür, gerçeğin gücü karşısında boyun eğer.
Dünya çok büyüktü, üzerindeki orman uçsuz bucaksız değildi, başı da sonu da görünüyordu, Dünya ise uzayıp gidiyordu.
İçindeki acı da Dünya gibi çok büyük ve sonsuzdu.
İnsanlar hakkında sana ne söyleyebilirim, Vitya? İnsanlar beni iyilikleri ve kötülükleriyle şaşırtıyorlar. Hepsi aynı yazgıyı yaşadıkları halde birbirlerinden son derece farklılar. Ama düşünsene, bir fırtına çıktığında çoğu insan yağmurdan kaçıp saklanmaya çalışır. Bütün insanların aynı oldukları anlamına gelmez bu. Her insan yağmurdan kendine göre saklanır...
... aynı dili konuşan insanların birbirini anlamaması, birbirinden nefret etmesi yirminci yüzyılın felaketlerinden birini acıklı bir biçimde ortaya koyuyordu.
İki insanın, iki yabangülü çalısının birbirinin aynısı olması düşünülemez... Yaşamın özgünlüğünün ve kendine özgü özelliklerinin kaba kuvvetle silinmek, yok edilmek istendiği yerlerde yaşam söner.