Tarih derslerinden kulağımıza aşina bir kavram 'Maniheizm'. Uygur Türklerinin bir dönem benimsediği batıl dinlerden diye geçiştirilivermişti ders esnasında. Batıl lafzını duyduk ya, hiç oralı olmadık bir daha da. Neymiş, nasıl bir inanışmış, nerden gelmiş ? Yok.
Babil'in oğlu Mani tebliğ etmiş meğer bu inanışı. Henüz küçük yaşlarda kendine görünen kendi sûreti vahyetmiş üstelik. Öyle bir çağda gelmiş ki Babil'in oğlu, hak ile batıl iç içe imiş. Herkes kendi
çıkarına bir Tanrı zikredip ona inanırmış. Hz. Isa'dan 200 yıl sonra tam bir karmaşa hali varken, çeşit çeşit topluluklar kendilerini Hak görür iken gelmiş Babil'in oğlu.
Ne mi anlatmış insanlara? Işık Bahçelerini elbet. Işığın geldiği kaynağı anlatmış. Herkes özünde birdir, kimse kimseden üstün değildir diye haykırmış yüzbinlerce kişiye. " Umudum, dünyanın doğusuna ve insanların yaşadığı bütün topraklara ulaştı..." diyerek yükselmiş, "Seyredin beni, görüntüme doyun, çünkü bu
sûrette beni bir daha göremeyeceksiniz. " diyerek de veda etmiş müridlerine. .
Amin Maalouf'un kalemini bu yüzden seviyorum sanırım. Tarihte tozlanmış, unutulmuş hikayeleri anlatıyor. Ses oluyor geçmişten günümüze.
Mani ile yürüyüşe hazır olun şimdi, sizi ışık bahçelerine götürsün..