RETA

RETA
@BegonyaBoothas
Sıkı Okur
Eppur si muove… Mesaj atmayınız.
560 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Hepimiz birer yıldız tozuyuz .
Merhabalar! Şu an okumaya başlayacağınız incelemenin içeriğinde, konuyla alakalı bilgiden çok, okurun duygu ve düşüncelerine yer verilmiştir. Ayrıca söz konusu inceleme, serinin tüm kitaplarını kapsamaktadır. Bilginize.. Merak edenler için serinin kitap sıralaması şu şekildedir:
Pia Mater
Pia Mater
Arachnoid Mater
Arachnoid Mater
Dura Mater
Dura Mater
Bu kadar resmi tavır yeterli,
Dura Mater
Dura MaterSerkan Karaismailoğlu · Elma Yayınevi · 20215,1bin okunma
Reklam
480 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Aahh Emma!
19. yüzyıl İngiltere’sinden selamlar! Yazarın en sevdiği romanı
Emma
Emma
olur da, bize okumak, bu sevginin sebebini öğrenmek düşmez mi? Ve bununla birlikte, evet Jane, sana en samimi duygularımla katılıyorum. Ben de çok sevdim çünkü. ‘Dünya klasiklerinden bu, kesin sıkıcı bir anlatımı vardır hem sayfa sayısı çok’ deyip ön yargı ile
Emma
EmmaJane Austen · Can Yayınları · 202010,1bin okunma
208 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Biraz ondan biraz bundan ve karşınızda roman!
İnceleme denmez aslında, daha çok, yazarın üç kitabıyla alakalı kısaca düşüncemi belirtmek istiyorum. Henüz okumayıp okumak isteyenler için.
Engereğin Gözü
Engereğin Gözü
,
Balıkçı ve Oğlu
Balıkçı ve Oğlu
ve
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
. Livaneli severim, okumaktan da zevk alırım ama bu üç kitabı öylesine yazmış gibi. Yani boş zamanlarında, aklında dönüp duran ama tam olarak bir hikayeye sahip olmayan konular bunlar. Anahtar bir kelime bulup onun üzerinden, biraz da toplumsal mesajlar vermeye çalışarak yazdığı romanlar. Kitaptaki karakterler de öyle çok bir özelliği olmayan silik tiplerden oluşuyor, yani olmasa da olur benim tabirimle. Kitabın konusuna değinmem gerekiyorsa da, biraz 80 darbesinden, biraz mültecilikten (hatta çoğu mültecilikten ki bu konuyu özellikle işlemeyi seviyor), biraz aile ilişkilerinden ve hiç uğruna yitip giden bir yaşamdan bahsediliyor. Bir de esas karakterin yurt dışındaki diğer mülteci arkadaşları var. Onların hayatlarına ufak ufak değinmeler de gereksiz olmuş bence. Kitaba birkaç sayfa daha kazandırmaktan başka bir işe yaramamış. Saygısızlık etmek istemem ama benim düşüncelerim bunlar. İlla ki bir emek var, bir uğraş bir çaba. Ama geçiş dönemi kitapları bunlar bence. İyi olanı yazmadan önceki ısınma turları. Okusam mı diye düşünüyorsanız yazarın bu üç kitabını es geçebilirsiniz, daha iyileri varken vasat olanlarla zamanınızı harcamayın derim. İyi okumalar. Puanı da veremedim çünkü 6 ile 7 arasında bir puan yok.
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
Bir Kedi, Bir Adam, Bir ÖlümZülfü Livaneli · Remzi Kitabevi · 201123,6bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
88 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
17 saatte okudu
Bilgiye aç ~ aşka muhtaç
“Aşk ölüme bile yol açabilir. Aşk cinayetleri, aşk yüzünden intihar edenler vardır. Doğrusunu isterseniz, aşk kendi ölçeğin­de devrimci siyasetten çok da barışçı değildir. Bir gerçek­lik güllük gülistanlık ortamda oluşmaz. Asla!” İşte! Aşkı yeniden tanımlamak değil de nedir bu? Öyle bir mercekten ele almış ki aşkı, hayran kalmamak elde değil. Aşka övgü derken oturupta aşkın salt güzelliklerini saymıyor yazarımız. Aşka yöneltilen eleştirileri, iyi kötü fark etmeksizin, tek tek analiz ediyor, doğruysa neden doğru yanlışsa da neden yanlış olduğunu güzelce anlatıyor. Hani sanki soruları siz soruyormuşsunuz da cevabı cidden ondan dinliyormuşsunuz gibi. Sohbetin ana karakterlerinden biri sizmişsiniz gibi. Aşkın normal tanımından tutun da, felsefeyle, sanatla hatta siyasetle bile ilişkisini incelemiş, komünizm ve devrimden bahsederek yer yer heyecanlanmanıza bile sebep olmuş olabilir. (Heyecan derken Nazım’dan ötürü..) Bazı insanlarla konuşmaktan keyif alırsınız ya, ne anlattığını bilir öyleleri, ikircikli konuşmaz, nettir, bilgilidir aynı zamanda kafanızı sadece bilgiyle doldurup sıkmaz da sizi. İşte tam da bu! Yeni yazarlar keşfetmeye bayılıyorum. Üstelik böylesini bulunca aldığım haz, hiçbir şeyde yok. Ha varsa da, bu ölçüde tatmin etmiyordur. Diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum.
Aşka Övgü
Aşka ÖvgüAlain Badiou · Can Yayınları · 2017668 okunma
248 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
İncelemeyi okuyacak herkese şimdiden özürlerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum
Yazara saygısızlık etmemek adına öncelikle içimdeki öfkeyi dindirmem lazım. Ağzımdan çıkacak her kelimeyi törpüleyip elekten geçirip öyle dile dökmem lazım. Biraz sakinlik Reta’cığım biraz, biraz… (La havle) Kitabın konusuyla alakalı yazacaklarımın spoiler olacağını da düşünmüyorum çünkü öyle aman aman bir bilgi de değil. Sonunu bilseniz ne
Kuşlar Yasına Gider
Kuşlar Yasına GiderHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 201919,7bin okunma
Reklam
228 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Tanrı sahte değildir… İnancımız yoksa biz de yokuz. . .
“Tanrı sahteydi. Arzu bu sahteliğin tekrarıydı. Buna insanın sahteliği de eklenince, yaşam dayanılmaz bir hal alırdı. Şair­ler dışında kim vardı bu döngüyü kıran? Ölümün diliyle ko­nuşan ve insana arzunun sınırsızlığı yerine gerçeğin sonsuz­luğunu vaat eden kim kalmıştı şairlerden başka?” Hikâyeler, hikâyeler, hikâyeler… Ne çok hikaye var değil
İstanbul İstanbul
İstanbul İstanbulBurhan Sönmez · İletişim Yayınları · 2019949 okunma
472 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
31 saatte okudu
Hani o saçlarına taç yaptığım çiçekleer…
Eveettt…
Osman Balcıgil
Osman Balcıgil
‘in son kitabı ile karşınızdayım. Merhabalar! Yine başarılı bir biyografi ve yine tarihten özenle seçilmiş önemli bir karakter. Yazarın okuduğum sekizinci kitabı ve hemen hemen hepsiyle alakalı inceleme yazmışlığım var ama burada değil maalesef. (Bunu da belirtmesem içime dert olacaktı.) Kitapla alakalı yorumuma geçmeden önce
Kızıl Çengi
Kızıl ÇengiOsman Balcıgil · Destek Yayınları · 2023539 okunma
96 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
9 saatte okudu
Her insanın içinde biraz iyilik… Bla bla bla!
Shakespeare’ den esinlenmişsin seen.. Hadi hadi itiraf et! Yoksa sen ve böyle bir hikaye yazmak?! Şaka bir yana, amacım Sade’ı kötülemek değil asla. Ama okuyanlar okudukları ve okumayanlar da duydukları kadarıyla Beyefendinin sert mizacını biliyorlardır/duymuşlardır. [O muazzam kelimelerden yalnızca ‘sert’ i seçmekle onu kayırmış gibi oldum ya neyse.. :)] Kitabın konusundan bahsetmem gerekirse, aşk üçgeni mi desem… Aslında olmayıp zorla yaratılan bir üçgen mi desem bilemedim. Bir yanda kötülük, diğer yanda onunla savaşmaya çalışan zavallı iyilik. Zavallı dememin sebebi de çoğu anlatıda iyi insanların genelde saf ve aptal olarak gösterilmeleri. Yahu iyi olupta zehir gibi zeki olan akıllı insanlar yok mu? Bu arada ben kitabın konusundan çok, Sade’ın o saf duygulara yaptığı atıflara takıldım hoşuma da gitti. Sevdim. Nasıl ki izlediğimiz dizi yada filmlerde; kötü adam bir yerden sonra iyi adam olur ve biz onu sevmeye başlarız, gözümüze daha sempatik görünür, şu an benim hissettiğim tam da bu. Hikaye gayet akıcı ve güzeldi. Başta da söylediğim gibi Shakespeare tadında enfesti. Sade’ye bir şans daha vermek istiyorsanız doğru adrestesiniz! “Sözün kısası; tüm günahlar, itibarın ve zenginliğin suistimalinin ortaya çıkardıklarıdır ve her şeyden önemlisi ahlaki değerlerini ihmal ettiğimiz yaşayan iyi insanlar olmaksızın ne biz ne de çevremizdekiler mutlu olabilirler.”
Çaresizlik
ÇaresizlikMarquis de Sade · Kafekültür Yayıncılık · 201737 okunma
255 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Hayatperver..
Klişe: Bukowski deyince akla; kadın, seks, içki ve hipodrom geliyor. Adam yalnızca bu argümanları kullanıp içerik üretiyor. —Bu düşünceyi kabul etmiyorum! Yeraltı edebiyat dünyasının en önemli isimlerinden biri o. Onu öyle birkaç kelime ile özetleyemezsiniz. Tamam kabul, bu konulardan ilham alıyor olabilir ama hangi yazar kadınlardan ve seksten
En Kısa Andır Mucize
En Kısa Andır MucizeCharles Bukowski · Parantez Yayınları · 2013145 okunma
112 syf.
·
Puan vermedi
·
26 saatte okudu
Alaca mı karanlık?
Bazı eserlere puan vermek bana hadsizlikmiş gibi geliyor.. Mazur görün lütfen, sizden bağımsız, kendim için söylüyorum bunu. Tatlı-sert eleştirinin Nietzsche hali.. Okurken sürekli gülümsettiği için teşekkürlerimi sunuyorum kendisine. Kendini beğenmişlik(düşünceleri konusunda özellikle) bu kadar mı yakışır ve bu kadar mı öğretici olur. Yaşadığı zamanla birlikte, geleceğe yani şu an yaşadığımız döneme de uzanmayı başarabilen; deviri, siyasetçileri, halkı, kiliseyi, filozofları, yazarları.. kendi tarzında haklı eleştiriler sıralayan enfes bir kitap. Onunla sohbet ediyormuşsunuz gibi okurken size fazlasıyla keyif veriyor. Şööyle uzanıp bıyıklarından çekiştirmek geçiyor içinizden! Özellikle kendi halkıyla alakalı bir eleştirisi var hoşuma giden.. “Sık sık soruluyor bana, neden Almanca yazıyorum diye: Başka hiçbir yerde, anavatanımdaki kadar az okunmuyorum oysa. Peki kim söyleyebilir ki, bugün okunmayı arzu ediyor bile olduğumu?” Okuyun, okuyun.. Hadi!
Putların Alacakaranlığı
Putların AlacakaranlığıFriedrich Nietzsche · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20216,1bin okunma
Reklam
216 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
O-ku-ma-yın!
İncelemeyi oldukça kısa kesmek istiyorum zira hiç yazmamaktı niyetim. Konusu tamamen yazarın kurgusu olsa da, gerçeklerden esinlenir her kurgu. Aslında duyduğumuz, içten içe bildiğimiz iğrenç gerçeklikleri; çirkinlikleri, çirkini, adlilikleri, sefil anlayışları vs tüm çıplaklığıyla anlatmış. Yıllar önce okuduğum ve uzun süre etkisinden kurtulamadığım
Uçurtma Avcısı
Uçurtma Avcısı
kitabını hatırlıyorum da çocuktum ondandır sanıyordum. Ondan değilmiş ama.. Bu kitabın etkisinden kaç kabus sonra çıkarım bilmem. Bunca şeyi yazmayı nasıl kaldırabildi için? Böyle isyan ettiğime bakmayın, bunları yazmak için güçlü bir yüreğe sahip olmak gerekir. Kalemine sağlık. Yazar önsözünde de demişti zaten, bu bir isyan kitabıdır diye. Ama ne isyan! “Havva kızlarını aşağılayan, horlayan, onlara acı çektiren, zulmü, şiddeti, tacizi, tecavüzü reva gören; onları ezen, kurban ve katleden tüm Âdem zihniyeti ve onlara destek veren ve kendi değerini bilmeyen kadınlar, unutmayın ki, Havva Ana’nın ve tüm kızların ahı yerde kalmayacaktır.” Geçmiyor başımın ağrısı. Ense kökünden başlayarak başımın üzerine doğru uzanan bir elektik çarpması hissi bu. Velhasıl.. Okumayın!
Havva'nın Cezası
Havva'nın CezasıNermin Bezmen · Doğan Kitap · 2018329 okunma
772 syf.
9/10 puan verdi
·
73 günde okudu
Spoiler olabilir de, bilemiyorum.
“Seni arkandan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzünde hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen, gel. Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne haldeyim, öyleyim işte. Fakat gel.” Bir bavul dolusu; her satırı aşkla, sevgiyle, ilgiyle,
Piraye'ye Mektuplar
Piraye'ye MektuplarNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 20174,884 okunma
312 syf.
9/10 puan verdi
·
60 günde okudu
Öpsem Bebek gözlerinden..
Cesaret.. Çağımızın en eksik parçası. Zaman geçiyor, devir değişiyor ama çoğu kadın erkeklerin gölgesinde yaşamaya devam ediyor maalesef. Sokağın tam ortasından yürümek mesela, hiç çekinmeden gülmek kahkahalarla, düşüncelerimizi hiç sakınmadan söylemek, bize etiket yapıştırmaya cüret edenleri haklamak ki hala anlayamıyoruz.. O daha üstün şu daha üstün diye bir şey yok, neden olsun ki? Neden birbirimizi rahat bırakmıyoruz, bu kasıntı durumları neden yada bu sahip olma çabaları? Herkes kendi hayatına baksın, kendi hayatını yaşasın. Diyorken.. AŞK giriyor devreye.. İşte Furuğ’un güzelliği. Aşkı da en tutkulu şekilde anlatıyor, toplumsal haksızlıkları da, kadınlara yöneltilen olur olmaz söylemlere olan isyanını da. İsteklerimiz ve tutkularımız yüzünden sürekli acı çekip duruyoruz. Bu; bir sevgili yüzünden bazen yada kendi yaşamına bakmadan başkalarını eleştirme hakkına sahip olduğunu düşünen kimseler tarafından olabiliyor, kimi zaman da kendi kendimize kendi içimizde çektirdiğimiz eziyetler yüzünden. Herkes çok mu iyi biliyor neyin doğru yada neyin yanlış olduğunu? Şu günah şu değil, şu ayıp şu değil. Kimin sözcülerisiniz siz? Yada kimsiniz siz? Peki ya Furuğ’un çektiği acılar? Ah kadın olmak.. Ne zor. Hem başkalarıyla savaşacaksın hem kendinle. Hem başkalarına laf yetiştireceksin hem kafandaki o durmadan konuşan sese. Ne olursunuz savaşıp durmayalım.. Sevmek varken, sevişmek varken. Sıcacık duygular varken, güzel şeyler varken, güzelliklerle sarıp sarmalanmak varken. Lütfen..
Rüzgâr Bizi Götürecek
Rüzgâr Bizi GötürecekFuruğ Ferruhzad · Yapı Kredi Yayınları · 20231,624 okunma
360 syf.
9/10 puan verdi
·
21 günde okudu
Farklılıklarımızla güzeliz, ey insanlık…
Kevok… Baz… Bu sadece bir roman değil ve ‘Onlar’ sadece bir roman kahramanı değil. Çünkü sevgili okur; her şey bu kadar basit olamaz. Ah be. Sigara içiyor olsam şu an uzuuun bir nefes çekerdim. İçime, taa içime… İki ayrı karakter. İki ayrı apayrı insan. Yaş olarak, yaşantı olarak, düşünce olarak. Biri siyahken diğeri beyaz. Bir şekilde yolları birleşiyor. Bu birleşen yolun serüvenini okuyorsunuz uzun uzun ve hiç sıkılmadan. Sıkılmadan diyorum çünkü anlatımı harika, tasvirleri keza. Duygularımız… Şu anlata anlata anlatamadığımız iç dünyamız… Kalbime değil, hayır, yüreğime dokundu. Yazmak istiyorum Kevok gibi durmadan, belki kendimi daha iyi hissedebilirim, tüm sıkıntılardan bu sayede kurtulabilirim diye. Onun gibi düş kaçkını, düşten kaçan. Düşlerde yaşamak, düşlerde sevmek. Aynı zamanda güzel olana düş, acı olana kabus demeyi öğrenmek. Ve kabuslarla yaşamayı öğrenmek. Okumayı mı düşünüyorsunuz hala? Onun için mi okuyorsunuz bu incelemeyi? Lütfen okuyun. “Yıldızlar; insanın, bütün insanların, insanlığın hayatının tanıkları. Ne kadar uzak, o kadar yakın…”
Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık
Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi KaranlıkMehmed Uzun · İthaki Yayınları · 20209,5bin okunma
325 syf.
9/10 puan verdi
·
14 günde okudu
Algernon’a güller…
Neden ile başlayan o kadar çok sorum var ki. Cevapsız kalacağını bile bile arka arkaya hiç durmadan koca bir paragraf oluşturacak kadar. (Tek açıklaması reenkarnasyon olabilir. Bilemiyorum.) Charlie ile güldüm, Charlie ile ağladım ve Charlie ile sevdim… Hey! Bir dakika… Bu, insanın içine işleye işleye anlatılanlar diyorum, neden? Sanki kendi
Algernon'a Çiçekler
Algernon'a ÇiçeklerDaniel Keyes · Koridor Yayıncılık · 201514,7bin okunma
216 syf.
9/10 puan verdi
·
11 günde okudu
Who knows?
Kaldırın ellerinizi uleenn, bu bir soygundur! …mu acaba? Sen nasıl bir adamsın, pardon yazarsın, yazar, çizer elemansın yada onun gibi bir şey işte..Her kitabında şaşırtmayı nasıl başarabiliyorsun? -Polisiye mi? -Evet. -Dram var mı? -Hayır. -Bundan daha eğlenceli bir kedi fare oyunu var mı? -Hayır. -Sona gelindiğinde “Hadi be!” dedirtmeyi yine, yine ve yine başarabiliyor mu? -Evet. Evet.Evet! Alper Canıgüz’ün okuduğum son kitabı. Maalesef bitti.! Yani okuyacağım bir kitabı kalmadı. Bunu bilmek üzüyor ama aynı zamanda haz veriyor. Garip mi? Eh, onun tarzı bu. Hissettirdikleri de aynı tarzda olmalı. Ziyadesiyle hem de! (Olayın kurgusu bu kadar mı başarılı olur be adam. Ki alternatif evrene sürekli değinmen de ayrı bir ilgi çekici benim açımdan.) Konusuyla alakalı çok bir şey yazmak istemiyorum aslında. Başlarken çok klişe başlıyor; şöyle ki günümüz orta yaşlı, bilinçli, her şeyin farkında olup, dolayısıyla mutsuz olan bir insan var başrolde. Sonrasında da.. Ne mi oluyor? Bam bam bam! Anlatamam.. Kurt Cobain evinde ölü bulunmasaydı.. Zamanı geri alabilseydik, bir şeyleri değiştirebilseydik. Belki. Ben çok beğendim. Lütfen okuyun. Yani Alper Canıgüz okuyun. Kitap fark etmiyor. “Kan ve gül. Gülle diken. Aşkım ve seeenn..”
Kan ve Gül Bir Kara Dejavu
Kan ve Gül Bir Kara DejavuAlper Canıgüz · April Yayıncılık · 20177,3bin okunma
Reklam
432 syf.
10/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Ach!
Kitapla alakalı inceleme yazmaya karar verdiğimde kendime: “Bu ne cüret?” dedim. Ama işte buradayım.. Şimdi, gözlerinizi kapatın ve kendinizi 1882 yılının Viyana’sında hayal edin. (Viyana’ya gitmişliğimiz mi var? dediğinizi duyar gibiyim ama hayal edin işte) Düşünsenize, Nietzsche hayatta ve siz onu görmekle kalmayıp düşüncelerini onun
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202351,8bin okunma
116 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Yas’ın rengi neydi?
Boğazımdaki düğüm de neyin nesi? Biriktirdiğim her şey adına oturup ağlama düşüncesi, çık aklımdan. Jean-Louis, kendisinden önce ölen eşine sitemkâr. Nasıl olsa ben ölünce sen tek kalmayacaksın diyor. Ne acı. Biliyoruz ki, bu noktadan sonra, ne kadar sitem etsen de, bağırsan da çağırsan da sana dönüş yapmayacak. Cevap vermeyecek. Kendinle baş başasın. Artık pişmanlıklarını telafi edecek bir zamanın yok. Onu öpemeyeceksin bir daha, sarılamayacaksın mesela. Gönlünü alamayacaksın, birlikte seyahate çıkamayacaksınız. Başkalarına olan kızgınlığını veya aldığın güzel bir haberi gelip onunla paylaşamayacaksın. Ölüm… Tek gerçeğimiz mi? Kahrediyor, yazarın bu yaşayıp yazdıkları, bulunduğu ruh halini bize anlatmaya çalışması. Evet hepimizin sonu bu. Ve umarım yazarak hafifletmeye çalıştığı ve okuyan herkese sirayet eden acısına bir nebze de olsa iyi gelmiştir bu “ikimizin kitabı” dediği anlatı. Alışkanlıklar işte.. İnsan alışkanlıklarının bağımlısı ya, o alışkanlıklar değişince nasıl darmaduman oluyor her şey. Üzüntülerimiz çokçadır, mutsuzluğumuz keza. Yazarın da dediği gibi: “Sen gitmeden önce mutlu muydum? Büyük acıdan sonra insanın daha önce her şey hep çok iyiydi diye düşünme eğilimi vardır. Her şey hep çok iyi değildi, daha iyiydi sadece.” Ölüm bir son ise, yani sonumuz hiçlikse, bu çabamız neden? Yaşama amacımız ne yada? Niçin varız. Her şey bir rüyaysa, yaşadığımız bu acılar neden bu kadar gerçek ve acıtıcı?
Dul
DulJean-Louis Fournier · Yapı Kredi Yayınları · 20133,904 okunma
128 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Zamanın yitikliği…
Ah geçen zaman… Bizi de ardı sıra sürükleyen ve bir zaman kipi ile ‘geçmiş’ dediğimiz vakitlerin en âlâsı… Ne yaparsak yapalım kurtulamıyoruz, kurtulduğumuzu sanıyoruz yada. İçimizde yer ediyor. Olmuyor, ne yapsak olduramıyoruz. Geçmişe saplanıp kalıyoruz. İlerlediğimizi sanıyoruz, lakin dönüp bakmak yetiyor hayallerimizi bıraktığımız yere saplanıp kaldığımızı görmek için. Çocukluğumuzu bıraktığımız, hayatın acımasızlığıyla tanıştığımız an’a. Devasa bir bataklıksın Dünya. Ve biz, gitgide batıyoruz her saat, her dakika, her saniye… Tarık Tufan’la tanışma kitabımdı Hayal Meyal. Nasıl duygu yüklü, nasıl içten bir anlatım bu. Yaşadım, okuduklarımı yaşadım. Anlatılanlar, bir arkadaşımın başından geçmiş, uzun zamandır görüşmemişiz öyle bir rastlaşmışız ve bir yerde oturup uzun uzun dertleşmişiz gibi bir his. Daha doğrusu o anlatmış ben dinlemişim. Özlemişim çünkü, hayat koşturmacasına dalıp unutmuşum aramayı da hal hatır sormayı da. Bir koşturmaca ki hayat, zaman geçiyor, biz geçiyoruz… Ve durduramıyoruz. Acı ve gerçek. Acı gerçek denir ya garip geliyor bu söylem. Acı, gerçekler değil mi yada gerçekler zaten acı değil mi? “Ben umut arıyorum. Ben umut arıyorum. Ben umut arıyorum. Ben seni arıyorum.”
Hayal Meyal
Hayal MeyalTarık Tufan · Doğan Kitap Yayınları · 20205,4bin okunma
172 syf.
9/10 puan verdi
·
20 saatte okudu
What’s up?
Bukowski’nin ölmeden önce yayımlanan son kitabıymış Pulp… Bilmiyordum. Garip hissettim kendimi. Ölümün, tek gerçeğimiz olduğunu bildiğim için miydi bu his? Yaşamımız boyunca, hayatın anlamını arar dururuz. Ne, neden, niçin, nasıl… Bir sürü soru. Cevapları öldükten sonra mı buluyoruz? Bu dünyada bulamayacağımız kesin de, anlam aramayı mı bırakmalı bilemedim ki… Bukowski okumayı çok seviyorum. Aslında hepimizin bildiği, deneyimlediği gerçekleri farklı bir dille anlatıyor sadece. Kendine has bir dille. Üstelik estetik kaygısı da yok, sadece anlatmak istediği şeyi anlatıyor, aklından geçeni olduğu gibi yazıyor. Beğenilmek gibi bir isteği de yok. Yazmak istemiş ve yazmış o kadar. Zaten çoğu kitabında da beğenmiyorsan okuma diyor. Haklı. Yani aslında şöyle, günlük hayatımıza kurgulayacak olursak bunu; beğenmiyorsanız okumayın, sevmiyorsanız muhattap olmayın, tasvip etmiyorsanız yapılanları siz yapmayın. Bi rahat bırakın milleti. Kim neyi nasıl yapmak istiyorsa yapsın, kim nasıl yaşamak istiyorsa yaşasın. Yargılamayın. Size ne? Herkes, toplumun uygun gördüğü bir kalıba uymak zorunda değil ki. İsteyen istediğini istediği yaşta yaşayabilir yada yaşamadan ölür gider. Tek bir hayatımız var ve lütfen herkes kendi hayatına baksın. “Tanrım, ne kadar sıkıcıydılar. Tıpkı insanların çoğu gibi. Yeni, ilginç hiçbir şey kalmamıştı artık hayatta. Her şey ruhsuz ve ölüydü. Tıpkı filmler gibi.”
Pulp
PulpCharles Bukowski · Parantez Yayınları · 2019981 okunma
405 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Bu ülkeden bir Kraliçe geçti…
Şu anki duygu durumum, bir inceleme yazmaya müsait değil aslında… Sen nasıl güzel, sen nasıl harika bir hekimsin, bir annesin, bir arkadaşsın, bir insansın… Tüm hayatını insanları iyileştirmeye adamış bir kraliçeden bahsediyorum. Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar gidip hiç görülmeyene, duyulmayana, göz ardı edilene umut olmuş yüce gönüllü kadın. İyileştirmek derken sadece ilaç yazıp göndermekten bahsetmiyorum, duygusal anlamda insanların kalplerine dokunan, onları anlayan, dinleyen, her anlamda iyileştiren, tüm hastalarına kucak açmış olmasından bahsediyorum. Hekimliği bir yana, yoksul ve çaresiz olmaları koşuluyla hiç ayrım yapmadan, Türk, Kürt, Süryani, vs. demeden kız-erkek çocukların, okumalarına yardımcı olması yollarına ışık tutması, bunun yanında iyileştirdiği hastaların hastalık sonrasında topluma kazanımlarında da arkalarında durmaya devam etmesi de cabası. Duygusallık, bana göre bir şey değil aslında, dinlediğim ve okuduğum hikayelerden de zor etkilenirim ama nasıl anlatsam, bir yumru geldi oturdu boğazıma okurken. Ona veda edenler arasında olmak istedim, onun yaşadığı dönemde onunla birlikte çalışanlardan biri olmak onu tanımak. Geçmişe yolculukla mı mümkün olur bu yoksa paralel evren dediğimiz diğer gerçeklikle mi bilemiyorum. “Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzeyen çocuklara, vadettiğim, insanca yaşam için bu alkışlar.”
Türkan
TürkanAyşe Kulin · Everest Yayınları · 20155,1bin okunma
368 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Zamir…
Bir bebeğin hayatta kalma mücadelesi… Hayatta kalıp dünyaya umut olma mücadelesi aynı zamanda. Gördüğü ve duyduğu onca şeyden sonra bile, hala dünyada barışın sağlanabileceğine inanan harika bir karakter… Bana göre harika bir karakter evet. Çok sevdim Zamir’i. Bilmem psikopat mısın diyen çıkar mı? Ama sırf kitabın kahramanı diye çok iyi olan, sürekli iyilik düşünen, masal kahramanlarını andıran o klişe adamlardan veya kadınlardan bıktığım içindir. Gerçek değiller çünkü. Gerçeklik o değil. Gerçeklik bu işte; bu kitapta anlatılanlar. Canım Hakan Günday, burada, ‘Size daha nasıl anlatabilirim diyor, görmezlikten gelmeye devam ettiğiniz, umursamadığınız; gerçekleri, hayatın acımasızlığını ve kaçıncı yüzyılda olursak olalım insan denen yaratığın, yapmaya devam ettiği onca kötülüğü, kandırmacayı, yoksulluğu, o duyulmayan çığlıkları size daha nasıl anlatabilirim?’ “Herkes öyle olduğumu düşünse de ben deli değilim. Çünkü aklı başında her insan gibi, sırf ağlayabildiğim için gülüyorum.”
Zamir
ZamirHakan Günday · Doğan Kitap · 20214,514 okunma
Reklam
208 syf.
9/10 puan verdi
·
8 saatte okudu
Ah, Çocukluk…
Kısa ve özel bir yolculuk yaptım, hayaller kurarak geçirdiğim o pespembe dünyama. Öyle zorlu bir çocukluk değildi benimki, gözlerimi kaybetmedim, yada herhangi bir uzvumu. Ama masumdum, masumduk, dünya güzel bir yerdi, sevgi dolu bir kalbe sahiptik, kuşlar cıvıldıyordu, çiçekler rengarenkti, yağmur yağdıktan sonra gökkuşağı çıkardı ve onu görmek mucize gibi gelirdi. Mutluyduk. Ne zaman kaybettik masumiyetimizi? Büyürken evet. İlk yalanımızda mı? İlk kandırıldığımızda yada kandırdığımızda? Mutsuzlukla tanıştığımızda mı yada? Tam olarak ne zamandı? Bir dilek hakkım olsa, çocukluğuma hapsolmayı isterdim. Ailemle sürekli bir arada olmak, arkadaşlarımla evcilik oynamak, bebeklerime kıyafet dikmek, resim çizmek, sabahtan akşama kadar oyun oynamak ve annem eve çağırana kadar zamanın nasıl geçtiğini bilememek. Neyse.. Kitaba dönecek olursam, 9 yaşındaki Mafalda’nın o kocaman dünyasında neler yaşadığına tanık oluyoruz. Minik kalbinde yeşeren ilk aşkını, dünyaya bakış açısını, masal kahramanlarına yazdığı mektupları gözlerim dolarak okudum. “Bir bebeğim olacak. Artık buna eminim. Önce karnım ağrıyor sonra da midem bulanıyor. Bir de erkeğe ihtiyaç olduğunu söylemişlerdi ve ben de yarış sırasında Filippo’ya sıkıca sarılmıştım.”
Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe
Kiraz Ağacı ile Aramızdaki MesafePaola Peretti ·  Genç Timaş Yayınları · 202010,9bin okunma
252 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Bu kafa nasıl kafa.. ️
İçimdeki burukluğun nedenini tarif edemiyorum.. Sonda, biten mutsuz bir aşk hikayesi yok, kavuşamama, sevgiliye sitem veya amansız bir hastalık veyahut buna benzer şeyler işte. Göz ardı edilen, üstü kapatılıp yer altına gömülen gerçeklerden bahsetmesi mi yazarımızın, beni bu ruh haline sokan. Yoksa Atam’dan bahsetmesi, onun yaşadığı döneme yaptığım kısa bir tarih yolculuğu muydu beni böyle hüzünlendiren. İnsan denen yaratığın, en karanlık düşüncelerini, böyle güzel bir şekilde kaleme dökebilen böyle güçlü bir anlatım; bu adama olan hayranlığımı nasıl anlatabilirim. Kitabın konusuna gelince, kısa da olsa bir tarih yolculuğuna çıkıyorsunuz, aynı zamanda doğuya gidiyorsunuz, erken yaşta evlendirilip diri diri gömülen kızların ruhları arasında dolaşıyorsunuz. “Her ne kadar bastığımız buzun kalınlığı otuzdan kırk santime çıkmış olsa da yerin altındayız. Kara batmış bir gemideki kazazedeler. Buzdağına çarpmış bir transatlantik. İçindeyiz. Ruhi bunalımda.”
Ziyan
ZiyanHakan Günday · Doğan Kitap · 20195,1bin okunma
438 syf.
10/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Ah Memed..
(Spoiler olabilir.) Nasıl da yüreğine dokunuyor insanın, nasıl içten, nasıl samimi nasıl güzel bir kitap bu böyle. Memed’i oğlum gibi sevdim, sevgilim gibi sevdim, arkadaşım gibi sevdim.. Onu tutup bağrıma basasım geldi, basıp saçlarını okşamak ve üzülme hepsi geçecek demek.. Yavrum benim, (insanın ona Memed’im diyesi geliyor) daha minik bir çocukken başlayan, kendisine, sevdiklerine göz göre göre yapılan zulümleri, haksızlıkları görüp elinden bir şey gelmediği için sadece izleyip içinde biriktirerek büyüyor Memed. Her şeyi bir kenara koyup kendi hayatına bakmak istemişti yine de, neden uğraşıyorsunuz ki neden böyle kötüsünüz. Neden bu kadar kötülük dolu insanoğlu? Herbir şeyi içine atması, dertlenmesi, içine kapanması ve sevdiklerini üzmemek için kötü tek bir söz etmemesi, ne biliyim Yaşar Kemal ne güzel yazmış ne güzel anlatmış. Ne yazsam az kalacak, tarif edemiyorum içimdeki hisleri. Çok etkilendim, oturup ağlasam yeridir heralde.
İnce Memed 1
İnce Memed 1Yaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202357,4bin okunma
368 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Ne yazmalı?
Uzun zaman oldu bir kitapla alakalı inceleme yazmayalı. Üstelik ruhuma dokunan öyle çok kitap oldu ki.. Ama bu yazarın kaleminde farklı bir şeyler var. Herkes gibi değil ve bir o kadar herkes gibi. Nasıl anlatmalıyım ne anlatmalıyım bilmiyorum ama Suad oldum kitabı okurken Behiye oldum aynı zaman da Eliz oldum.. İki kız kardeşin yıllar önce birbirlerine yazdıkları mektupları paylaşmış bizimle çok sevgili yazarımız. Biri Berlin’de biri İstanbul’da iki kız kardeş. Öyle içten öyle samimi ki anlatılanlar, etkilenmemek yada kitabın içine çekilmemek imkansız. Anlatmak istediği en güzel şey de hepimizin Havva’nın torunları olduğumuz. Yani ne kadar farklı olduğumuzu düşünsekte hepimiz bi yerde birbirimize benziyoruz. Hikayelerimiz benziyor, hayallerimiz benziyor.. “Çünkü bütün bu gördüklerimizin içinde tek bir dünya… ve rüzgâr gerçek. Geri kalan her şey göçüp gidecek.”
Saklı Bahçeler Haritası
Saklı Bahçeler HaritasıNermin Yıldırım · Doğan Kitap · 20132,204 okunma