Susmalı ayrılığın uğursuz puhuları
Yıkılmalı hayatı küçümseyen köprüler
Âh, îdam fermanıyla yargılanan tanyeri
Âh, bir gülün, içimde kımıldayan elleri
Neden solsun bir çölün kumlarında şakâyık
Sana tahtım da lâyık, bil ki, bahtım da lâyık
Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın..
Ey dik yamaçlara tırmanan seyyah!..
Yardımcın olsun, bu korkunç gecede Allah...
Yolcu, yolcu!..
Ölümdür, bu ücra yolun öbür ucu...
Açmasın sana da bir taze mezar:
Kalbinde, bu soğuk gece... Gitme, kal...
İhtiyar, ihtiyar!..
Vefası var mıdır gör kim sana bu çarh-ı devranın
Eser yeller yerinde hani ya taht-ı Süleyman’ın
Yalnız adı kaldı alem-i zahirde Lokman’ın
Geçer bir lahzada ru’ya misali ömrü insanın...✨
“Ey yolun başında oturup da yol arayan!
Ayın hâlesi içine düşmüşsün de ay arıyorsun.
Çene çukurunda, böyle bir güzellik Yûsuf’u dururken,
Sen kalkmış, kuyuya düşen Yûsuf’u
arıyorsun.
Yûsuf’u kuyudan çıkaracak kova sensin.”