Bilse bir kerre o şûh hâl-i perîşânımızı
Rahmedip yakmazdı bu derece cânımızı
Bu ne hikmetdir acep yâreme tes’ir etmez
Kâfir îmâna gelir dinlese efgânımızı
Tüm dünya, ağzımıza layık büyük bir nesnedir; büyük bir elma, büyük bir şişe, büyük bir memedir. İnsan, ebediyen beklenti içinde ve ebediyen düş kırıklığı yaşayan bir emici olup çıkmıştır.
Baba sevgisi, doğası gereği isteklerde bulunur, kurallar ve yasalar koyar, çocuklarına karşı sevgisi bu kural ve yasalara olan itaatlerine göre biçimlenir.
Eğer kişi sadece tek bir insanı sever ve onun dışında tüm çevresine kayıtsız kalırsa, onun sevgisi sevgi değildir; ya alabildiğine bir bencilliktir ya da ortak yaşam birliğidir.
Sevgi aslında özgün bir kişiyle olan ilişki değil, bir tavır, sadece sevgi nesnesine değil tüm dünyaya karşı bağlılığı belirleyen bir karakter yönelimidir.
Anne içinden çıktığımız yuva, doğa, toprak, okyanustur. Baba bu doğal yuvada hiçbir şey temsil etmez. Çocukla yaşamının ilk yıllarında “şöyle bir” ilişkisi olmuştur.