genelev orospularının,dayakla büyüyen sinema aşıklarının,istemesini bilmeyenlerin misafirlik ettiği;acının,karamsarlığın ve umutsuzluğun hüküm sürdüğü bir şiir evreni.şükrü erbaş,kendine has bir içedönüklüğü sanatına taşıyan,okuru harekete geçirmek veya hizaya çekmektense modern kentlerde hayatın eskimesine,darbe sonrası gelen sistemdeki yozlaşmalara ve gittikçe kopulan değerlere sahip çıkmayanlara serzenişlerini estetik bir kalıba sokan bir şair.dili 80 doğumlu şairlerin en başarılılarından belki de.
üretilen sanatsal metinleri toplumsallıktan uzak incelemek mümkün değildir.birkaç gün önce 40.yılını yaşadığımız 12 eylül atmosferinin kentli insanın psikolojisini nasıl bir hale getirdiğini şükrü erbaşın şiirinde izlemek mümkün.denilebilir ki temas gerektirmeyen bir toplumsallıkla yazıyor acıları,hataları.bir geçiş döneminin anatomisini mutlak bir şair duyarıyla kavrıyor kavramasına ama imgelerle,boşluklarla o topluma ait olmadığını da vurgulamaktan da geri kalmıyor asla.çocukları öldürdüler,koşaradım,kötülük imgesi olarak kalacaksınız gibi şiirleri de buna örnek.
sonsöz minvalinde bir şey söylemek gerkirse bence erbaş yaşayan şairlerimiz arasında rüştünü ispat etmiş en kıymetlilerinden birisi.zevkle ve hayranlıkla kendisi okumaya devam ediyorum.en yakın zamanda yeni kitabı yasıyoruz sessizceyi de okuyup buraya yazarım,sevgiiyle kalın.