Önce beni sessiz, içe kapanık biri olarak anlattıklarını söyledi, bu konuda benim ne düşündüğümü öğrenmek istedi. "Söyleyecek fazla bir şeyim hiçbir zaman olmadı. Ben de sustum," diye karşılık verdim.
Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissedemeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim. İnsan bir şey yapmalı, öyle bir şey ki... Yoksa hiçbir şey yapmamalı.
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı; seni daha bir çok seviyorum
Madem ki vakitsiz bir ölüm seni,
ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü,
yeryüzünde varlığımın yarısından,
en aziz parçasından yoksun yaşamakta
ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük.
Son zamanlarda tuhaf bir hüzün sarmıştı onu. Böyle acı veren, yakan bir hüzün değildi. Bu soğuk, bu ölü can sıkıntısında sonu olmayan seneler, "bir metrekarelik alan" da yaşamanın sonsuzluğu duyuluyordu bu hüzünde. Bunu, özellikle de akşam saatlerinde daha acı verici bir biçimde duyuyordu.