..adaletle, iyilikle, yasayla, dinle, Tanrı'yla ve benzeri şeylerle ilgili bütün o sözcüklerin sadece birer sözcük olarak kalması, en kaba çıkarları ve acımasızlıkları gizlemesi mümkün olamazdı.
..... iki şeyden birini yapmak gerekiyordu; ya inanmadığı bir şeye inanıyormuş gibi yapmak ya da bütün bu biçimsel şeylerin birer yalan olduğunu kabul edip, yaşantısını yalan saydığı bir şeye katılmak zorunda kalmayacak biçimde kurmak.
"Toprak, mülkiyet konusu olamaz, tıpkı su gibi, hava gibi, güneş ışınları gibi alım ve satım konusu yapılamaz. Herkes toprak üzerinde ve toprağın insana sağladığı şeyler üzerinde eşit haklara sahiptir."
İnsanlar ırmaklar gibidir: Hepsinde su aynı sudur, her yerde birbirinin aynıdır, ama bir ırmak dar, hızlı, geniş, sakin, temiz, soğuk, bulanık, ılık olabilir.
O zamanlar kendini ruhsal bir varlık olarak görürken, artık sağlıklı, kanlı canlı, hayvansal bir varlık olarak görüyordu.
Bu korkunç değişikliğin tek nedeni, kendine inanmayı bırakıp başkalarına inanmaya başlamasıydı. Çünkü kendine inanarak yaşamak çok zordu.
Simyacı adından dolayı içeriğini çokça merak ettiğim bir kitap. Ayrıca Mevlana'nın Mesnevi'sindeki küçük bir öyküden esinlenerek yazıldığını öğrenince gerçekten çok şaşırmış ve okumak için sabırsızlanmıştım. Benim için okunması rahat bir kitaptı. Kafa karıştıran, anlaşılması zor cümleler, betimlemeler yoktu. Verilmek istenen mesaj çok sade ve açık bir şekilde verilmişti. Fakat kitap üzerimde bir etki bıraktı mı? Sanırım hayır. Aslında yalın, anlaşılabilir bir dille çok güzel mesaj veren, insanı hayallerinin peşinden gitmesi için teşvik eden bir kitap olmasına rağmen bende bir etki bırakmaması sadece kitap çok övüldüğünden dolayı beklentimin çok yüksek olmasından kaynaklıydı. Bu açıdan kitabın bu kadar övülmesi, ün yapması avantajdan çok dezavantaj sağlamış diye düşünüyorum.
Siz de okunması rahat, umut verici, kendinize inancınızı arttıracak bir kitap arıyorsanız göz atabilirsiniz. Ama mutlaka olumlu ya da olumsuz herhangi bir ön yargınız olmadan okumaya çalışın derim.