Ne zamandır kafamda kurguladığım iş tanımının bir romana konu olduğunu görünce ne kadar heyecanlandığımı uzun uzadıya tasvir ederdim sizlere ama "gerek yok." Burada önemli olan benim kitabı her okuduğumda ahlar vahlar çektiğimi bilmeniz değil, kitap hakkında yordayıcı birkaç şey bulmanızdır. O yüzden uzatmaya "gerek yok."
Caner, hiç tanımadığı biri tarafından ayda 25 bin liraya işverenin belirleyeceği yerleri gezip tozma, yiyip içme, sonrasında gördüklerini yorum katmaksızın gelip anlatma teklifine her ne kadar "bunda var bir bit yeniği" dese de kabul eder. Fakat işverenlerin tek bir şartı vardır: annesi dahil hiç kimseye bu işten bahsetmemek. Caner annesine "bile" neden söylenmemesi konusunda işkillense de pek üstüne düşmez çünkü "gerek yok."
Efsun, gazetecilik bölümünden mezun olup da hiç beklemedik anda bir dergi tarafından ayda 25 bin lira maaşla iş teklifi alınca şaşırsa da o da tıpkı Caner gibi pek üstüne düşmez. Caner'e kalsa ona da "gerek yok." Romanda birbiriyle alakasız gibi duran Caner, Efsun, Kibar Gonca, Feyzi Gonca, Mercan Hanım, Esma, Kenan Kaya, Kızıl Kaptan, DD Bey, Bakır Ağa, Sinemhan gibi karakterler nasıl oluyorsa oluyor, birbirleriyle bir şekilde bağlantılı bir hâl alıyor. Sayfaları her çevirdiğimde "Haydi bakalım Selo, bu düğümü nasıl çözecek, buradan nasıl çıkacaksın?" dedim ama adam allem etti kallem etti ve tereyağından kıl çekermiş gibi çıktı. Daha önce yazdığı kitaplardan farklı bir kalemden çıkmışcasına demini almış anlatımı. Aksiyon, aşk, hafiften korku ile çevreledi etrafımı. Ben çok beğendim dostlar, okuyalım okutturalım.