Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Devrim

Devrim
@DEVRIMTIN
İzliyor, okuyor ve yazıyorum. Savrulmaktan kurtulamıyorum ama yaşamaya katlanmaya çabalıyorum. Ve buraya izlenimlerimi bırakıyorum.
kış uykusu (2014)
Necla: Her türlü olumsuzluk ve kötülüğün mutlaka dış odaklı olduğunu düşünmek isteyen o sürüye mi katılmamı istiyorsun sen de allah aşkına Nihal: Hayır, ama suç illa da sende olmak zorunda değil, onu söylüyorum. Ya neden bu şekilde düşünmeyi asla tercih etmiyorsun ki. Necla: Çünkü o şekilde düşünmenin bana hiçbir faydası olmadığını görüyorum da ondan. Yani çünkü aklı başında bir insan suçun sadece kendine ait olan kısmıyla ilgilenmelidir bence.
Reklam
bulantı (2015)
Doktor: İnsanı korkudan ve hastalıktan daha çok endişelendiren şey bunu tek başına yaşaması, yalnız kalması. Bu yaşadığınız şey anormal olmasına anormal ama kim bilir neyin karışımı, neyin ihtiyacı bu? Ya oralar öyle karanlık öyle bulanık yerler ki neyin iyi geldiğini neyin zarar verdiğini bilmemizin imkanı yok. Bu yüzden işte başımıza gelen şeyler acı da verse kötü de olsa sevmek mi lazım, bilmiyorum ki. Ama çok fazla zararı yoksa en azından bir faydası vardır diye düşünebiliriz belki.
bulantı (2015)
Doktor: Bir şeyin anormal olması mutlaka zararlı olduğu anlamına gelmez ki. Yani buradaki sorun sizin yaşadığınız şeyin iyi ya da kötü olmasından çok sizin de söylediğiniz gibi normal olmaması, bir tek sizin başınıza geliyor olmasında. Böyle olduğu için doğal olarak kötü olduğunu düşünüp korkuyorsunuz. Yani sorun aslında hastalıktan çok bu. Başınıza geleni istisnai şekilde ve yalnız yaşamanıza. Kanser hastaları gibi. Kanser hastası da kanserden çok bu yüzden acı çeker. Hastalıktan çok neden ben diye isyan eder. Çevresindekilerin de kanser olduğunu görse bu kadar acı çekmeyecek. Bırakalım kanseri tümörü, insan kendisi için yararlı, hatta üstünlük kazandıran bir anormalliği dahi istemez.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
bulantı (2015)
Aslı: Hem nasıl bu kadar korkak hem nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsun? Sen böyle davrandıkça içimin ne kadar acıdığını, kendimden ne kadar nefret ettiğimi görmüyor musun? Ne kadar utandığımı fark etmiyor musun? Yalan söylediğin ya da kendini dışarıda bıraktığın için değil ama bazı şeylerin bu kadar acımasız olduğunu bilmek gerçekten çok acı.
 Bela Tarr: Torino Atı, bir anti-yaratılış hikayesidir. Eski Ahit’e göre, Tanrı dünyayı altı günde yaratmış ve bu altı günün ilkinde, ışığı karanlıktan ayırmıştır. Bir anti-yaratılış hikayesi yazıyorsanız, son günde ışık ve karanlığı yeniden birleştirmeniz ve tamamen karanlığa gömülmeniz gerekir. Bu yüzden filmde her zaman yanan lamba, en sonunda ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, bir türlü yanmaz oluyor.
Reklam
Torino Atı (2011)
“Her şey mahvoluyor. Her şey değersizleşti. Fakat şunu söyleyebilirim ki, onlar mahvetti ve değersizleştirdi. Çünkü sözde masumane insani yardımla gelen bir çeşit afet değil bu. Tam tersine insanın kendi kararlarıyla ilgili bu, kendi kararlarının kendisinin önüne geçmesiyle. Tabii ki bunda Tanrı’nın da eli var. Hatta bana kalırsa, büyük bir payı
Yabancılaşmaktan Hayata Bağlılık: Yumurta Filmi
"Yumurta filmi hayata, dünyaya yabancılaşan, tutunamamış bir karakterin hayata ve dünyaya tekrardan yakınlaşmasının hikâyesidir. Film, uzun zaman önce doğup büyüdüğü kasabadan ayrılan bir şairin aldığı ölüm haberiyle kasabaya dönüşünü ve peşi sıra yaşadığı olayları anlatmaktadır. Filmin ilk sembolik unsuru olarak Yusuf’un kasabaya dönüşündeki kamera açılarını söylemek mümkündür. Yusuf köye varıncaya kadar dışarısı aracın içinden çekilmektedir. Bu Yusuf’un oralara yabancılaştığını sembolize etmektedir. Araçtan indikten sonra eve gittiğinde de kamera bir süre kapının dışında kalmıştır. Bu onun eve hatta annesine de yabancılaştığını göstermektedir. Zira annesini defnetmek için köye gelen Yusuf annesinin ardından ne bir gözyaşı dökmüş ne de bir dua etmiştir. Hatta annesinin mezarının başında sigara içmiştir Yusuf. Bu onun ne kadar yabancılaştığını göstermektedir."
Şiirin Toprağında Yürüyen Bir Film: Yumurta (2007)
''İyi bir şiir ile iyi bir filmin ortak noktası; insanı ansızın keşfedilmeyi bekleyen bir iklimin kıyılarına savuruyor olmalarıdır. Kendilerini ele vermezler. Okundukça ve izlendikçe, sahip oldukları anlam derinliğini farklı damarlardan besleme istidadı taşırlar. O vakit şiir ve film serpilir, yükselir ve bereketlendirir zihinleri. Semih Kaplanoğlu’nun Yumurta filmiyle resim, felsefe, şiir, din gibi insanın ruhuna temas eden noktaları harmanlayıp izleyiciye ikram ediyor olması, onun sinemamız için yeni bir yön arayışını hareketlendirme amacı güttüğünü gösterir.''
Yeraltı'na Dair İzlenimlerim
Hastalıklı düşünceler ve histerik davranışlarla doluluğuyla rahatsız edici gerçek bir filmdi. Muharrem'in düşük benlik ve düşük öz saygısının merkezde olduğu takıntılı, bozulmuş bir karakterini izlemek güvensiz ve tedirgin hissettirdi. Film Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar eserinden esinlenmiş. Uzun zaman önce okuduğum ancak unuttuğum bir kitap, bu film sayesinde yeniden okuyacağım. Muharrem'in kuruntulu halleri, arkadaşlarıyla ve iş yerindeki durumu bana daha çok Dostoyevski'nin Öteki kitabını da anımsattı. Filmin sonunu hasta olduğunu fark etmesini ve bunun için iyi bir şeyler yapmasını umarak izledim ancak acıyı da yaşadığı bozuk ruhsal durumları da kabullenip ''Artık değişemeyeceğimi, bunu kendimin de istemediğini, başka bir adam olamayacağımı söylüyordu,'' cümleleriyle son buldu. Bir insanın kendini hastalıklı haliyle kabul edip bunu normalleştirmesi felaket. Bu yüzden Yeraltı korkunç ümitsiz bir sonlu bir filmdi benim için.
yeraltı (2012)
Muharrem: Acı en üst sınırına ulaştığında, alçakçasına zayıflamaya, yerini daha önce hiç tatmadığım cinsten başka bir duyguya bırakmaya başladı. Kendini olanca şiddetiyle hissettiren, diş ağrısına benzeyen, kısmen zevkli bir duygu. Birden başıma gelen tüm felaketlerin nedeninin bu olduğunu anladım. Artık değişemeyeceğimi, bunu kendimin de istemediğini, başka bir adam olamayacağımı söylüyordu.
Reklam
yeraltı (2012)
Muharrem: Ben neden böyleydim acaba? Değerli olanın farkına vardıkça, neden bataklığıma daha çok gömülüyordum?
yeraltı (2012)
Muharrem: Bazen durduk yerde bir olayın bütün yaşamımı değiştireceğine inanırdım. En çok da bu mecburi eve dönüşler sırasında tam kapıda yakalardı bu duygu. Eşikte öylece kalır, gözlerim dalar, çocuksu bir umutla bir şeylerin olmasını beklemeye başlardım.
yeraltı (2012)
Muharrem: Akıllı bir adam kendine karşı acımasız değilse gururlu da olamaz. Bense sınırsız gururum yüzünden kendime hiç acımıyorum, nefret edercesine küçümsüyorum. Herkesin de bana aynı gözle baktığını düşünüyordum.
Rüzgarın Adı'na ara verdim çünkü okuma yorgunluğu ve tembelliğimden çıkmaya başlamışken beni yeniden bir tembelleştirdi. Kitap çok güzel ama kalın olması ve uzun süre elimde olacak olması da gözümü korkuttu ve hevesimi şimdilik kaçırdı. Başka bir zaman yeniden fırsat vereceğim çünkü bu seriyi çok merak ediyorum.
Nuh Tepesi (2019)
İbrahim: Neden sadece sevmek ya da nefret etmek zorundayız ki? Neden bu iki aşırı uca mecburuz? Arada bir yerde durmak o kadar mı zor?
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.