Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
Bu cezayir menekşeleri bu şafak moru öfke,açık denize yağan ani yağmur,acının kahkahası,sarının korkak yalnızlığı,kül rengi, bu kahpe yüzleri,bu dedemin dedesinin dedesinin beklediğin güzel gün bu geçen ucuz kuşlar búl sularda... Ben böyle deniz görmedim,bu hangi yüzün böyle?
Bir giyotin berraklığı,birden bire bir ren akşamı,bir paskalya,on bin yıl ötelerden bir aşk sesi,bir yabanın söz...Neden beni dün gece Marsilya'da kurşunladılar?
yaşanacak bir yaşam, binilecek bisikletler, yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak güneş batışları vardır, diyen adam bir otel odasında kendini öldürdü o adam Cesare Pavese'ydi ve ben bu sokaktan çıkamıyorum ve hala onun gittiği yeri düşünüyorum
“bir yer bulsak kendimize, bir portakal bahçesi, deniz kıyısında. portakallar çiçek açmış, kokuları insanın başını döndüren.. siz hiç portakal bahçesi gördünüz mü?”