Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Emrah İslamoğlu

Emrah İslamoğlu
@Emrahislamoglu
Kendini bildiğinden beridir okumaya, yazmaya, araştırmaya ve tefekkür etmeye ihtiyaç duyan bir fani..
Altı Ok Ve Ziya Gökalp
“İleride”altı ok” olarak bilinecek olan CHP’nin ideolojik ilkeleri (milliyetçilik, cumhuriyetçilik, laiklik, devletçilik, halkçılık, inkılapçılık) Gökalp’ın fikirlerine dayanmaktadır.”
Sayfa 238 - Timaş Yayınları
Reklam
Savaşın Ekonomik Etkisi
“Savaşın Avrupa üzerindeki ekonomik etkileri batıdan doğuya doğru gidildikçe kötüleşiyordu. 1914-1918 yılları arasında hayat pahalılığının göstergesi olan geçim endeksi Batı Avrupa’da iki veya üç kat artarken Avusturya-Macaristan’da 12, Osmanlı İmparatorluğu’nda ise 18 kat arttı. Üstelik savaş Osmanlılar için 1912’den 1922’ye kadar devam etti. Türkiye Cumhuriyeti’nde kişi başına gelir 1930’a kadar 1914 seviyesine ulaşamadı; reel ücretler ise 1950’ye kadar 1914 seviyesini yakalayamadı.”
Sayfa 229 - Timaş Yayınları
Sevr’den Lozan’a
“Batılı bazı tarihçiler de Türklerin, Birinci Dünya Savaşı’nın diğer yenik tarafları arasında, Sevr’de kendilerine dayatılan cezalandırıcı barış koşullarını yeniden müzakere etmeyi başarmış tek millet olduğunu fark edememektedirler.”
Sayfa 219 - Timaş Yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İstanbul’un İşgali
“Şubat 1919’da Fransız generali Franchet d’Esperey bir yerli Rum tarafından kendisine sunulan beyaz atın üstünde İstanbul’a girdi. Bu Fatih Sultan Mehmed’in 1453’te zaferden sonra yeni payitahtına girişini örnek alan tahrik edici bir hareketti.”
Sayfa 215 - Timaş Yayınları
1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı
“Çok büyük kayıplar vermesine karşın düşmana da bir o kadar kayıp verdirdi. Savaş boyunca Osmanlılar genellikle, dört, bazen beş cephede savaşan büyük askeri güçler beslediler. Bu kadar cephede savaşmak, İngiltere dışında savaşan taraflardan hiçbirinin beceremediği bir işti. 1914’de muhtemelen pek az gözlemci Osmanlıların askeri olarak kendi ayakları üzerinde durabileceklerine inanıyordu. “Ne var ki, Kasım 1918’de, Rusya, Bulgaristan ve Avusturya Macaristan’ın çöküşünden, Fransız ordusu ve Alman donanmasındaki isyanlardan ve Sırp ve Romen ordularının kendi vatanlarından dışarı atılmalarından sonra, Osmanlılar, aldığı hasarlarla tanınmayacak hale gelmiş olsalar da, halen ayaklarının üzerindeydiler ve savaşmaya devam ediyorlardı.”
Sayfa 207 - Timaş Yayınları
Reklam
İttihatçılar Ve Kanun-ı Muvakkat (kararnameler) Dönemi
“Gerek gizliliği ve ortak karar alma anlayışı benimsememesi gerekse imparatorluğu bir arada tutma hedefinin imparatorluk içindeki bütün halklar açısından aynı derecede çekici olmaması, İttihat ve Terakki’nin cazibesini azalttı. İttihat ve Terakki’nin otoriter anlayışını daha da pekiştiren bu sorunlar, İttihatçı liderlerin, yetkilerinden faydalanabilecekleri uysal bir padişahın kıymetini daha çok bilmelerine yol açtı. 1913’ten sonra meclis çalışmalarını genellikle askıya aldılar. Ülke yönetiminde, padişah fermanıyla tasdik edilen ve daha sonra meclis tarafından onaylanacağı varsayılan “geçici kanunlara” (kanun-ı muvakkat) dayanıldı.”
Sayfa 199 - Timaş Yayınları
II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Toplumu
“1907 yılında İstanbul’daki geniş ailelerin oranı sadece yüzde 16’ydı ve genellikle çekirdek aile dışında sadece kocanın dul kalmış annesini içinde barındırıyorlardı. … Çok eşli evlilik de oldukça nadir rastlanan bir şeydi. Gerek 1885’te gerekse 1907’de İstanbul’da çok eşli erkeklerin oranı yüzde 3’ün altındaydı. … 1900 civarında İstanbul Müslümanları için ortalama evlenme yaşı erkekler için otuz, kadınlar için yirmiydi.”
Sayfa 182 - Timaş Yayınları
Hicaz Demiryolu ve Osmanlı Mühendisleri
“Osmanlılar, her ne kadar lokomotifler, vagonlar ve teknolojik uzmanlık gerektiren birçok şey için yabancılara muhtaç olmaya devam etseler de, demiryolu Hicaz’a ulaştığı sırada yetişmiş Müslüman mühendislerin oranını yükseltmeyi başarabildiler. Nitekim Haremü’ş-Şerifeyn’in etrafındaki kutsal topraklara gayrimüslimlerin alınmadığı düşünüldüğünde bunu yapmaları şarttı.”
Sayfa 168 - Timaş Yayınları
Osmanlı’da Demiryolu Hamlesi
“Osmanlı demiryolu çağı büyük ölçüde Abdülhamid devrinde başladı. Esas olarak 1890’dan sonra imparatorluk 7500 kilometrelik demiryoluna sahip oldu.”
Sayfa 166 - Timaş Yayınları
İttihat ve Terakki Cemiyeti
“İttihat ve Terakki Cemiyeti, meşrutiyet siyasetini perde arkasından denetleyen bir gizli organ görevini üstlendi ve 1913’e kadar açıkça iktidarı ele almadı. 1908 Devrimi’ni gerçekleştiren aynı sivil ve askeri elit 1950’ye kadar Türkiye’yi idare etti. İttihat ve Terakki’nin ve daha sonra yüksek komuta kademesinin oynadığı koruyucu rolü Türk siyasetinin kalıcı bir unsuru haline geldi.”
Sayfa 165 - Timaş Yayınları
Reklam
Saltanat ve Jön Türkler
“Her ikisi de imparatorluğun varlığını tehdit eden etnik ayaklanmalar ve yabancı müdahaleler arasında durumu idare etmeye çalışan Jön Türkler’in muhafazakar devrimciler oldukları çok geçmeden anlaşıldı. Jön Türkler saltanatı ortadan kaldırmak değil, değiştirmek istiyorlardı.”
Sayfa 165 - Timaş Yayınları
Anayasa
“1876’da Osmanlı İmparatorluğu’nun bir anayasası vardı, Rusya ve İran’ın yoktu; 1905’ten sonra ise hem Rusya’nın hem de İran’ın birer anayasaları oldu, ama bu kez Osmanlıların anayasası yoktu. Sonuçta bu Abdülhamid’in hatasıydı.”
Sayfa 164 - Timaş Yayınları
eğitim reformu
“Abdülhamid devrinde rüşdiye sayısı, 1879-1908 yılları arasında 277’den 619’a yükseldi, bunların 74’ü kızlar içindi. İdadi mekteplerinin sayısı 1876-1908 arasında 6’dan 109’a çıktı. 1908 itibariyle rüşdiyelerde 40 bin, idadilerde 20 bin öğrenci bulunmaktaydı.”
Sayfa 153 - Timaş Yayınları
II.Abdülhamid ve Tanzimat
“Bazı tarihçiler Abdülhamid devrini Tanzimat’ın devamı olarak görmüşlerdir. Bu, kısmen doğru bir değerlendirmedir. Abdülhamid rejimi, saray egemenliğini yeniden hakim kılmak açısından Tanzimat’tan köklü bir şekilde ayrılmakla birlikte, Tanzimat devri reformlarının çoğunu sürdürmüştür. Gerek vilayetlerin yönetimi gerekse bayındırlık işleri, askeri reformlar ve eğitim alanındaki gelişmeler bu görüşü doğrulamaktadır.”
Sayfa 150 - Timaş Yayınları
Yabancı Okullar
“1890’lara gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yabancı okulların sayısı dört yüzü aşmaktaydı. Amerikan misyonerleri İstanbul’da Robert Koleji’ni (1863), Beyrut’ta Amerikan Suriye Protestan Koleji’ni (1866) kurdular. Osmanlı Devleti, bu çabalara devlet okullarını yaygınlaştırarak ve Sünni İslam’ı yayarak karşılık verdi.”
Sayfa 141 - Timaş Yayınları
765 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.