Psikiyatrist Thomas Verny, Doğmamış Çocuğun Gizli Yaşamı adlı kitabında bizlere şunu anlatır: “Hamile bir anne akut veya kronik stres yaşarsa bedeni, adrenalin ve nöroadrenalin dahil olmak üzere stres hormonları üretecektir ve bunlar annenin kan dolaşımından rahmine doğru yol alıp aynı stresli halin doğmamış bebekte başlamasına sebep olur.”
Jung, bilinçli olmayan ne varsa, kader olarak deneyimlenecektir, der. Diğer bir deyişle farkındalık kazanmadığımız müddetçe muhtemelen bilinçaltı kalıplarımızı tekrarlamaya devam ederiz.
Travmatik yeniden canlandırmalar veya Freud’ un adlandırdığı gibi “yineleme takıntısı” bilinçaltının çözülememiş şeyleri “ hatasız yapmak” üzere tekrarlama girişimidir.
İyi öğretmenler bilgiye sahip olanlardır. En iyileri ise kişinin onların öğretilerine inanıp inanmamasıyla ilgilenmezler. Onlar gerçeği sunar ve sonra sizi gerçeğinizi keşfetmek üzere kendinizle baş başa bırakır.
O zamanlar fark edemediğim şey, acı veren bir şeye direndiğimiz zaman sıklıkla kaçınmaya çabaladığımız acının süresini uzattığımızdı. Bu şekilde yaparak sürekli acıyı zaman aşımına uğratırız. Ayrıca aradığımız şeyden bizi alıkoyan, arayışla ilgili bi şey daha var. Sürekli dışarıya bakarsak, hedefe ulaştığımızı fark edemeyebiliriz. Kendi içimizde değerli bir şey meydana geliyor olabilir fakat eğer uyumlu değilsek ve odaklanmazsak kaçılabiliriz.
Gurulardan biri, onun konuşmasını dinlemek için bir araya gelen bizlere, kendisinin etrafında “bulan kişilerin” olmasını istediğini söyledi. “Arayan kişilerin” hep o şekilde, arar halde kaldığını söyledi.
Sizin gönül huzurunuza, rahat vicdanınıza, tertemiz anılarınıza öyle imreniyorum ki! Ah, küçük kız, lekesiz, saf anılar ne paha biçilmez bir hazine… Nasıl dupduru bir doyum kaynağıdır, öyle değil mi?