Gün ışığı içimizdeki teslimiyetçiliği ortaya çıkarır, ama geceleri kendimizi özgür hissederiz. Düzen güçleri bizi, geceden, özgürlükten kaçınmaya koşullandırmışlardır.
İclal gidiyor.İşte,Vediacığım sevmesini bunlar biliyor.Susarak sevmesini.Erkek susar,kadın da.
“Beni seviyor musun?"lar yok.
"Daha az mı çok mu?"lar yok.
Maziden ve istikbalden şüpheler yok.Emniyet yüzde yüz.Fedakarlık bitirmiş.
"Ben seninim sen benimsin” o kadar.
“Sözlüyüm” diyorlar.Bitti.İki tarafta ölünceye kadar öteki için parçalanmayı göze alıyor.Sessiz.
Aşk mektupları,sitemler ve tehtidler yok. Mutfakta bir tıkırtı. İclal Mustafa'sına çorbasını pişiriyor. Hep onu düşünüyor. Yirmi sene elli sene hep onu düşünecek. Mustafa eşikte görünüyor. Sessiz. Dil dökmüyor. Dıl olmayan yerde yalan olur mu?
Onun bir İclal'i var. Dünya o. Mağrur susuyor. Vazife saati. İclal daha çorbayı pişirmedi. Ne ciddiyet !..
Sevmesini bunlar biliyorlar. Bunlar olmasa dünya ne kadar tenha ve hazin olur.
Anladın mı Vedia Hanım? Günde 10 defa Chopin çalsan bunu onlar kadar anlayamazsın.
Bizim aşklarımız tam sevgi olmadığı için taşlara çarpan su gibi kabarıyor, sıçrıyor, dağılıyor gideceği yere rahat gidemiyor.
Bütün tereddütlerimiz şüphelerimiz, korkularımız , itimatsızlıklarımız, küçük görüşlerimiz, kendimize güvenmeyişlerimiz, iç çekişerimiz, öfkelerimiz, isyanlarımız hepsi hepsi aşkımızın tam aşk olmamasından, yolunu bulamamasından.
Bizimkisi aşk değil, aşk hastalığı.
Onlarınki aşk hastalığı değil, Aşk!