Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esra

Ortasını bulamadığın hiçbir şeyden bir başlangıç veya son yaratamazdın. Kararında olmak zorundaydın.
Reklam
Ya cehennemle lanetlenmiş bir günahkarsındır ya da cenneti gümüş bir tabağın içinde eline alabilen bir aziz. Ya siyahsındır gece ile bütünleşmiş ya da aydınlıksındır dolunayın ışığından habersiz. İnsanların çoğu bilmez ki aslında her günahkarın içinde çırpınan bir aziz, her azizin de içinde hapsettiği bir günahkar vardır. Her siyah geceyi temsil etmediği gibi her beyazda aydınlık değildir.
Beyaz adam geldiğinde Amerika'nın yerlisi olan Kızılderili kabileleri komün halde yaşıyor, kadınlar ve erkekler kafasına göre takılıyormuş. Kimse karşısındaki üzerinde bir hak iddia etmediği için hakim olan ilişki biçimi çok eşlilikmiş. Yeni gelenler bunu görünce hemen ilkellikle suçlamış Kızılderilileri. Kurdukları düzeni yanlış tanrıya inanmanın, dinsizliğin, eğitimsizliğin sebep olduğu bir barbarlık olarak nitelemişler. Beyaz adam demiş ki, böyle yaparsanız çocukların kimden olduğunu, kimin hangi çocuğun babası sayılması gerektiğini asla bilemezsiniz. Bilmemiz gerekmez ki, diye yanıtlamış Kızılderili şefi, Siz sadece kendi çocuklarınızı seviyorsunuz, oysa biz kabiledeki bütün çocukları severiz. Olay buymuş işte. Sadakat dünyanın en ovverated faziletiymiş. Hatta bir erdem bile sayılmazmış. Başka canlılarda görülmeyen sadakat insanlara özgü bir zaafmış.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sınır çizgileri, pasaportlar, para birimleri hep uydurulmuş şeyler. Vatan denen hayali tanrıya uzanan ibadet biçimleri bunlar. Tarih boyunca değişmiş durmuş hepsi. Toprağın, suyun ya da havanın bölünmesi, bıçakla kesilmesi mümkün müdür? Değildir elbette. Öyleyse bunlar ne işe yarar? Ya da kıta sahanlığı?Karasuları? Sınır yok, sınırlar yok, harita çizdiğimiz çizgiler yok! Pasaportlar, kimlikler, gümrük memurları... Kendi kendimize uydurduğumuz masalların kahramanları bunlar. Korkunç ve mutsuz çocukluğumuzun devamı sadece. İnsanlar birdir, insanlar eşittir, hatta tektir.
Fakat baba görmemişliğinizle açıklayamazsınız bütün yaptıklarınızı, sevgisizlik bu kadar bulaşıcı olamaz. İnsanlar sadece çocuklarını kandırmaz, kendilerini kandırır. Hatta önce kendilerini, sonra artık yer kalırsa başkalarını da . Beni doğar doğmaz bir hüzün kovasını attınız siz. Boğulmadım diye yaşıyorum sanmayın lütfen, kasvetle yıkandım ben.
Sayfa 149Kitabı okudu
Reklam
Sınırı geçince toprağın rengi değişmiyordu işte. Rüzgarın kokusu, yaprakların şekli, kuşların uçuşu da. Evet farklılıklar vardı. İnsanların sesleri, harfleri, şarkıları başkaydı belki, evlerin kapısı, çatısı, damı, o evlerde oturanların uyurken gördükleri rüyalar, kalkıp giydikleri, giyip içtikleri, ama sıkışınca helaya koşmaz mıydı bu adadakiler? Hem her insan kendi başına bir ada sayılmaz mıydı, sırasında bir tepenin üstüne gömülüp terk edilen.
Sayfa 163Kitabı okudu
Feriha gittiğinden beri Feriha cümleleriyle konuşuyor, düşünüyor, kırışıyor Gamze. Annesiz kalan kızların onların ruhunda eriyip, yavaş yavaş yerine geçmeleri. Usulca iliklenen düğmeler.
Yollara düşüp dünyanın üzerine atılamıyorsan, giremiyorsan kalabalıkların arasına, onlar da senden mahrum kalsın, ne çıkar.
Çünkü, çünkü annemi siz öldürdünüz hocam. Mermi ile barutla değil belki ama asık suratla, çatık taşla, gülmeyen, güvenmeyen, inanmayan taş bir yürekle, siz. Onu inciterek öldürdünüz. Bitmeyen sertliğiniz, dinmeyen geriliminizle. Dinemezdi değil mi o gerilim, çünkü siz gerilimden beslenirsiniz, ha hocam? Tabii bir de ceza. Herkesi öğrencisi yerine koyan, en beğendiği öğrencisini bile her fırsatta cezalandıran siz değil miydiniz hocam, bizse beceriksiz talebeleriniz...
Sadece derslere odaklanmadığı için değil, "Böyle devam edersem kesin başarılı olurum." diye körü körüne inandığından, yönteminin doğru olup olmadığını ölçecek zekaya sahip olmadığı için, tek bir yola inanarak koşturduğundan, başka yolların da olduğunu fark edemeyecek kadar akılsız olduğu için pişman olduğunu söylemek üzereydi ki vazgeçti.
Reklam
Müzikte ahengin kulağa hoş gelebilmesi için öncesinde ahenksizlik olmalıymış. Bu sebeple müzikte ahenk ve ahenksizliğin bir arada var olması gerekiyormuş. Yaşamımızın da müzik gibi olduğunu söylüyor. Uyumdan önce uyumsuzluk olduğu için hayatlarımızın güzelliğini hissedebiliyormuşuz.
Hayallerin önemli olmadığını da hayalden önemli hiçbir şey olmadığını da söylemiyorum ama sırf hayalim gerçekleşti diye mutlu olabilmek için yaşamak fazla karmaşık değil mi?
Sırf yetersiz biri olduğunu düşüncesinde kaybolmamalıyım. Hala bir şansa sahip değil miyim? Eksik de olsam iyilik yapıp, güzellikle konuşamaz mıyım? Hayal kırıklığına sebep olan ben de bazen, sadece bazen iyi bir insan olamaz mıyım? Böyle düşününce yeniden hayat buluyor, gelecek günler için sabırsızlanmaya başlıyorum.
Kendi kendine düşünerek bulduğu cevap, o anın doğru cevabıydı. Youngju hayatın doğru cevaplara sarılarak yaşamak, kimi zaman o cevap da çarpışıp, o cevabı deneyimlemekten ibaret olduğunu biliyordu. Derken bunca zaman boyunca kucakladığımız doğru cevabın aslında yanlış olduğunu fark ettiğiniz an gelirdi. O zaman, tekrar bir başka doğru cevabı tutulup yaşamaya devam ederdik. İşte bu bizim küçük, sıradan yaşamamızdı. Böyle böyle doğru cevaplarımız sürekli değişime uğrardı.
İnsan en nihayetinde bir ada değil midir? Bir ada kadar tek başına, bir ada kadar kimsesiz. Öte yandan tek başına ve kimsesiz olmanın aslında tamamıyla kötü olmadığı fikri kuşatıyor beni. Zira tek başına olmak beraberinde özgürlüğü getirdiği gibi, kimsesiz olmak derinlere inmemize olanak sağlar. Karakterlerin bir ada gibi işlendiği ve bir ada misali yaşamış farklı bireylerin birbirini bulduğu romanlardan keyif alıyorum. "A sen burada mıydın?", " Evet ben hep buradaydım."diyen romanlardan bahsediyorum. "Doğrusu bunca zaman tek başımaydım ama artık o kadar ıssız kalmama gerek kalmadı, senin sayende." diyebilmek kalbimizde bir umudun doğmasını mümkün kılar. Bu kitap bana tam da bu umudu tattırdı.
167 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.