Kullanmadık ne ayak ne de kafiye kaldı
Gece üç-beş nöbeti gene Sâfi'ye kaldı
İşini peşimdeki hasretin kadar seven
Ne polis ne jandarma ne de hafiye kaldı...
Nasıl ağıt yakalım dinlerken ‘Mihriban’ı.
Derdimizi dökecek kafiye mi bıraktın.
Hece veznine aşık ettiğin garibanı.
Teselli etsin diye Safi’ye mi bıraktın.
Hayırlı günler 2010 yılında ilk baskısını okumuştum, rahmetli Muhsin Başkanın ardından yazılan 10 un üzerinde kitap okudum, beklentimin en yüksek olduğu kitap buydu ama beklentimi karşılamadı. Yazmış olmak için yazılmış, kendi duygu ve düşüncelerine pek yer vermemiş. Basında çıkan haberleri ve rahmetlinin ardından söylenenleri derleyip bastırmak yazarın adına yakışmamış. Bilmiyorum siz nasıl buldunuz.
"Evinde yiyecek bir şey olmadığı halde, kılıcını çekip de insanlara saldırmayan kimseye şaşarım!"
Ebuzer'in bu sözü çok çarpıcıdır ve tevhid dininin dinamik yönünün özünü oluşturur.
.
Cehaletten beslenen şirk dini, dini duyguların sömürülerek cennet vaadiyle miskinliğin fazilet olduğunu işleyerek tabiri cazise güdeceği koyun arayışındadır.
Tevhid dini ise faal, dinamik ve inkılabîdir. Bu yönüyle de her daim şirk dini ile mücadele halindedir.
.
Tarihte ve günümüzde sayısız örneklerine ve tahribatlarına şahit olduğumuz en tehlikeli şirk, dost ve tevhid kisvesine bürünerek toplumun ileri gelenlerinin ve sözü geçenlerin elinde olan zulmeden şirktir. Tehlikelidir, çünkü bunlarla savaşmak, mücadele etmek zordur. Çünkü kendilerini dost maskesiyle gizlemişlerdir.
.
Üniversitede bir hocamın kağıda Dine Karşı Din yazıp bana vererek bu kitabı okumamı söylemesinden yıllar sonra kitabı okumak nasip oldu. Kitap, genelde dinsizlik olarak algılanan putperestlik, küfür ve şirk kavramlarına açıklık getirerek bunların tevhid dininin mücadele ettiği ve edeceği şirk dinleri olduğunu ele almış.
Dine Karşı DinAli Şeriati · Fecr Yayınevi · 20134,204 okunma
2011 yılında okumuştum, yanlış hatırlamıyorsam dinin hiçbir dönem dinsizliğe karşı ortaya çıkmadığını, başka dine karşı ortaya çıktığını, dinlerin birbiri ile mücadele ettiğini anlatıyordu. “inneddine indallahil islam” (Al-i İmran 19) ayetininin anlamını biz “Allah katında hak din İslamdır.” olarak bilirken O’nun “Allah katında hak olan dinlere İslam denir” olarak yorumlaması ve başka bir sayfada da “Hristiyanlık ve Yahudilikte hak dindir” demesi “Hac” kitabı ile ilgili daha önce duyduğum olumsuz yorumlar yüzünden zaten yazara karşı sui zan duyarak okumaya başladığım kitaba daha olumsuz bakmama sebep olmuştu, o günlerde moda olan diyalogcularla aynı amaçla mı hizmet ediyor diye düşünmüştüm. Hristiyanlık ve Yahudilik elbette hak dindir ama bu iki din İslam mıdır. Diyalogcular o dönem Cuma hutbelerinde bu ayetin okunmasını hristiyan ve yahudileri rahatsız ediyor diye engellerken onun İnneddine indallahil islam ayetini Hristlyan ve Yahudileri rahatsız etmeyecek şekilde yorumlaması beni rahatsız etmişti. Çok dini bilgisi olan biri değilim, belki yazarın maksadı benim anladığım şekilde değildir, belki yazar doğru yorumlamıştır ben doğru anlamamışımdır. Bu kitabın ardından Aliya İzzetbegoviç’in İslam Deklarasyonu kitabını okumuştum. Ali Şeriati ye karşı nasıl su-i zanla yaklaşıyorsam Aliya’ya karşı o derece hüsn-i zan içerisindeyimdir ama O’nun kitabında da benim dini bilgi ve duygularımla örtüşmeyen kısımlar olmuştu. Bu iki yazarla da ayrı coğrafya ve kültürlerin insanlarıyız her ne kadar din aynı din olsada dini anlama ve yorumlama bakımından farklılıklar olduğundandır belki de. Saygılar.
Okumalar ve incelemeler hiç kimseyi ve hiçbir fikri körü körüne savunmayacak şekilde yapılmalıdır. Ali Şeriati'nin de söylediğiniz gibi aykırı, uç görüşleri var, haklısınız. Bu noktada okumaların bilinçli şekilde yapılması gerektiğini savunuyorum.
Bahsettiğiniz konuyla ilgili olarak da İslam'dan önce Hz İsa, Hz Musa ve diğer peygamberlere gelen dinlerin hepsinin ortak adı İslam'dır. Ancak günümüzdeki şekliyle değil elbette. Belki kasıt budur, bilemiyorum. Eğer aksi ise kimseye yaranmak için ayetin farklı yorumlanması söz konusu olamaz elbette.