Dinsel inançlar “oluşan” bir şey değildir, herkes inançlarını (toplumsal olarak) kendisinde hazır bulur, bu nedenle kimsenin inançları yıkılmaz, yıkılan düşüncedir, o inançların sıhhat ve değerine ilişkin düşünce.
Düşünce yıkılınca, inanç öylece dursa bile bir değeri kalmaz.
Halkın inançları niçin sarsılmaz? elbette hiç düşünmedikleri için. İnancı sarsan düşünmeyle temastır ki biz buna ‘kuşku’ diyoruz.
Kuşku ne salt düşüncedir ne de inanç, ikisinin karışımıdır ve inancı yıkan da işbu kuşkudur.
Düşünceyle temas talihsizliktir:
inanç+düşünce=kuşku
Düşünceyle temas eden inanç, oksitlenen metale benzer, çünkü zamanla çürür. ne ki karışımda inanç çok, düşünce azsa, o durumda kuşku belki sarsar ama yıkmaz. buna karşın düşünce çoğalırsa bu kez inanç hemen “dogma”ya dönüşerek kendini koruma altına alır: katılaşıp kutsallaşır.
Düşünceyle inancı uzlaştırma arzusu insanın en temel gereksinimidir, çünkü görünüşte olası ama gerçekte olanaksızdır. bu yüzden bir yanılsamadır.
Yaşama anlam verme arzusu böylece bir aldanış istemine dönüşür.
Dindar bilinç, tüm varlığını düşünceden uzak duruşuna borçludur.
D. Cündioğlu