Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yavuz Efe

Neden kendilerine yabancı her duygunun, mutlaka karşı taraf için de geçici bir duygu olduğunu, zamanla değişeceğini sanırlar? Neden kendimizi başkasının yerine koyma konusunda bu kadar isteksiz ve beceriksiziz? Bazı insanların bizden farklı olduklarını, farklı hissedebileceklerini düşünmeyiz? Aramızdaki bazı ortaklıklara bakarak, neden bütün duygu ve davranışlarımızın da aynı olması gerektiğini, değişeceksek bile, aynı yönde değişmemiz gerektiğini düşünürüz? Hep düşünmüşümdür: Bu toplumda zaten bir türlü kendimiz olamadığımız için mi kendimizi başkasının yerine koymakta bu kadar zorlanıyoruz?
Reklam
Sadece yazmak, geceleri yazarak, soluksuzca yazarak geçirmek, bunu istiyorum. Ve yazarak mahvolmak veya çıldırmak, bunu da istiyorum, olacağı çok önceden hissedilen zorunlu sonuç bu çünkü.
Aklını başına topla lütfen, Felice! Yitip gidemeyiz biz, daha tam bir arada bile olamamışken.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yazarken kağıda dökülmeden duramayacak ne varsa yazdım sana, Felice. Hepsi bu kadar değil, fakat dikkatle okunduğu takdirde, neredeyse her şeyi tahmin etmek mümkün. Cesaretin var demek ki, her şeye rağmen, ya budalaca bir yüreklilik bu, ya da bizi eline alan şeyle, sezilebileceğinden de fazla bir bağlantı içindesin. Bana inanıyorsun, bugünkü yazdıklarında da yine benden hafif bir kaçış olsa da, bundan artık şüphe etmiyorum. Bana inandığına şüphem yok, çünkü aksi halde benim sevdiğim olmazdın ve o zaman her şeyden şüphe etmek durumunda kalırdım. Hayır, hayır, bundan böyle kenetleneceğiz ve sıkıca el ele vereceğiz. Benim uzun ve kemikli, bir çocuğunkini ve bir maymununkini andıran elim hatırında mı hâlâ? İşte artık onun içine koyacaksin elini. "Mutluyum" demiyorum, çok huzursuz ve tasalıyım, belki de insani bir mutluluğu tatmaya uygun değilim, sana, yani ilk akşamdan itibaren bağlılık hissetiğim kadına, bundan böyle tamamen bağlanmak durumunda olacağımın gerçekten farkındayım ve isterdim ki bunun öncesinde başım göğsünde gözlerimi kapatayım.
Bilginin zehiri bünyeye bir kez yayılmaya görsün, değiştiremediğimiz gerçekler karşısındaki çaresizliğimizi sürekli bize hatırlatarak her anımıza acımasızca sinerek hayatın tadını kaçırır. Her çeşit bilgi, kazandırdıkları kadar kaybettirdikleriyle de hayatımızı biçimlendirir.
Reklam
Benim yazmayla ilişkim ve benim insanlarla ilişkim değiştirilemez ve bunlar geçici ilişkilere değil benim tabiatıma dayalı şeyler. Benim yazmak için inzivaya çekilmeye ihtiyacım var, bir münzevi gibi değil, bu yetmez, bir ölü gibi. Yazmak bu anlamda daha derin bir uyku, yani ölüm, nasıl bir ölü mezarından çekip çıkartılmayacak ve çıkartılamazsa ben de geceleyin yazı masamın başından kopamam. Bu, insanlarla ilişkilerle doğrudan bağlantılı olan bir şey değil, bunun aksi mümkün değil, ben ancak böyle bir sistematik, tutarlılık ve katılık içinde yazabiliyorum, dolayısıyla da sadece öyle yaşayabiliyorum.
Genç olduğum zamanlardaki kalbimi özlüyorum. Belki saftık, toyduk, hamdık, ama iyiydik. İyi. Şimdi kimsenin kolay söyleyemeyeceği, yalın bu sözcük uğruna bir gençlik verdik: “İyi”. Şimdi her çeşit kötülüğün, zeka oyunu; her çeşit aşağılamanın ince alaycılık sanıldığı bir çağa geldik. Ancak, her gün damarlarımıza aşırı doz siyah mizah şırınga ederek katlanıyoruz gündelik hayat dedikleri sığlığın derin karanlığına. Hiçbir karanlık o kadar derin değildir. Her şey, herkesin gözü önünde kaybolup gider. Zamanla hayat boşalır, hülyalar tavsar, her şey sıradanlaşır. Hiçbir şey hayatın sıradanlığı kadar acı vermez insana. Çaresizlik, en “resmi” duygumuzdur. Çünkü, “Devlet” desteklidir. Bütün çaresizliklerimizi devlete borçlanırız.
Çalışma odamı çok seviyorum. Bazen düşünüyorum da, bütün bir hayatımı bu çalışma odasını kazanmak için yaşamışım gibi geliyor. Yeryüzünde mutlu olduğum tek yer burası. “Mutluluk” dediğimse, pek büyük bir şey değil, yalnızca huzur ve dinginlik… Virginia Woolf’un deyişiyle “kendine ait bir oda”nın dünyanın yarısı demek olduğunu zaman geçtikçe çok daha iyi anlıyor insan.
Yavuz Efe
Bir kitabı okumaya başladı
Yüksek Topuklar
Yüksek TopuklarMurathan Mungan
8.3/10 · 2.991 okunma
Sana, bu dünyadaki tek hedefime ne kadar yakın görünsem de, Felice, bilmiyorsun, hiç bilmiyorsun, beni neyin bağladığını ve beni dünyanın en mutsuz insanı yapan şeyin ne olduğunu. Ah Tanrım, keşke sen dünyada olmasan da tümden benim içimde olsan, veya daha iyisi, ben bu dünyada olmasam da tümden senin içinde olsam, benim hissiyatıma göre ikimizden biri bu dünyada fazla, iki kişiye bölünmüşlük dayanılmaz bir durum.
Reklam
Şimdi geldim, Felice, yani vakit epey geç, ama sana yazmalıyım, senin dışında hiçbir şey düşünmüyorum, yolculuk sırasında gördüğüm her şeyin seninle bağlantısı vardı ve her birinin bende oluşturduğu izlenim, bu bağlantıların hoşluğuna ve nahoşluğuna göre değişiyordu. Konuşmamız gereken hala çok şey var Felice! Başımın içi karıncalanıyor. Ancak yüz yüze olunca fark ediyor insan, seyahat dışında bunu görmek mümkün olmuyor. Aslında şu an çok daha güven duygusuyla dolu olduğumu biliyor musun, konuşmamız gereken birkaç korkunç şey daha var ve bunun için keşke dışarıda olabilseydik. Biliyorsun, yakınlarda güzel bir göl de olsa ben seni hep çirkin yollara sürüklüyorum. Bütün bunlar gecenin bu geç saatinden mi kaynaklanıyor? Berlin’de bavulumu toplarken kafamda başka bir metin vardı. “Onsuz yaşayamam, onunla da yaşayamam” düşünceleriyle eşyayı birbiri ardına bavula tıkıştırdım ve bir şeyler göğsümü patlatmak üzereydi. Ama şimdi bunu açmayacağım, inanmazsın, saat şu anda 1. Artık yapacağım tek şey ruhumda o sevgili ele uzanmak.
Nihayet nerede olduğunu biliyorum, Felice. Sadece bir gün mektupsuz kalmama rağmen nihayet deme cesaretini gösteriyorum ve benim kesintisiz bir mektuplaşma talebimin esas nedeninin aşktan gelmediğini, tersine benim mutsuz ruh halimden geldiğini. Felice, ben mektuplarıma cevap istemiyorum, ben senin, ben sanki yokmuşum gibi, sanki bir başkasıymışım gibi senin huzur içinde olduğunu görmek istiyorum, doğrusu benim mektuplarımın hak ettiği cevabı aldığı düşüncesine kapılınca ürperiyorum-ama tek bir şey söyle bana, Felice, söyle ki kararının kaynağını açıkça görebileyim: geçen perşembe aldığın ve benim defalarca gündeme getirdiğim o zıvanadan çıkmış, tumturaklı, aciz, aptal mektubumdannne anlam çıkardın, meseleyi nasıl anladın? Aslında başka bir konu açmamam gerekir, sükunet aralarını hakkıyla yaşıyor olmak, seni seyretmek ve kendimi sende unutmak harika, ama sorumsuzca bir şey.
Fotoğraflarının artık bir faydası olamayacağı kadar uzun süre gördüm seni. Fotoğrafların üzerinde düzsün ve topluluk içinde yer alıyorsun, fakat ben senin gerçek, insani, kaçınılmaz olarak kusurlu yüzüne baktım ve onun içinde kayboldum. Yeniden nasıl çıkayım ki oradan, sadece fotoğraflarda yolumu nasıl bulayım ki
Bir defalığına senin çok yakınında olabilseydim Felice, konuşmak ve işitmenin yekpare hale, sessizlik haline geleceği kadar.
Yavuz Efe
Bir kitabı okumaya başladı
Edgar Allan Poe - Bütün Hikayeleri
Edgar Allan Poe - Bütün HikayeleriEdgar Allan Poe
8.7/10 · 2.196 okunma
115 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.