O her zaman kafasındaki düşüncelerle gizli bir yaşam sürmüş olduğunu anımsadı. Bu düşünceleri paylaşabilecek ve onu anlayabilecek yetenekte birini bulamamıştı.
Bütün yaşamında sevginin açlığını çekmişti, doğası sevgiye özlem doluydu, bu onun yaratılış gereğidi. Sevgiye gereksinmesi olduğunu bilmemişti. O yalnızca sevgiyi yaşanırken görmüş, heyecanla ürpermiş ve onun iyi, yüce, harika bir şey olduğunu düşünmüştü.
Ne acayip değil mi? Geçmez sandığın her dert, bitmez sandığın her acı, sonsuz sandığın her mutluluk, bugünden baktığında küçücük bir anının içine sığabilecek kadar küçülüyor. Her şey, öyle yada böyle geçip gidiyor.
Elbette sıfırlamak, kendine ve hayatına format atmaya karar vermek büyük bir devrimdir. Çok da kıymetlidir. Eskiyi bırakıp yeniyi inşa etmektir. Alıştığın sistemin dışına çıkmaktır. Henüz alışkın olmadığın yepyeni bir sisteme hazırlanmaktır. Konfor alanını terk etmek hem cesaret işidir hem emek ister. Daha iyi bir sen daha mutlu bir sen, daha sağlıklı bir sen için bu cesareti göstermeyi ve emek vermeyi tabiki borçlusun kendine.
Aldığımız eğitimler, sosyal ve kültürel birikimlerimiz ve beynimizin gelişmeye devam eden muhakeme kabiliyeti sayesinde bizi zorlayan her durumdan yara almadan ya da en az zararı almak koşuluyla sıyrılmaya çalışırız.