Kendimizi bilmezsek, gelişimimizi mahveden ve bizi temel eğilimlerimizi şiddetlendirmeye iten durumların, telkinlerin ve hatalı inançların oyuncağı oluruz.
Özgürlük, insanın kendini hayatını gerçeklerine göre şekillendirmesidir. Dolayısıyla özgür olmak demek, insanın hem kendisi hem de kendi dışındaki unsurlarla hayatın gerçeklerini kaydeden yasalarını ve kendi gücünü keşfetmesidir.
Gençler önlerinde bir engelle hayata başlıyorlar. Uzun ve dirayetli bir şekilde sabretmeyi, çıkar gütmemeyi, yöntemli şüpheciliği öğrenemiyorlar. Oysa bunlar, akıllı bir insanın en temel özellikleridir.
"İnsanın diğer tüm işlerinde bir akıl hocasına ve yönlendirmeye ihtiyacı olduğunu bilmesi, bunların bir bakıma özenle yerine getirmesi takdire değerdir. Fakat insanın bir nebze olsun anlamadığı ve hiçbir şekilde öğrenmek istemediği şey, hayat biliminin kendisidir."
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz var ki? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?