“Etnik temizlikten” söz eden ve bunu gerçekleştirmek için köyleri,yerleşim birimlerini yakıp yıkan, insanları kitlesel göçlere zorlayan, tepeden tırnağa silahlanmış güçler, ordular; ormanları yakan, göklere yükselen,mavi gökyüzünü de zehirleyen alevler, dumanlar; toplu mezarlar,parçalanmış,kulağı burnu kesilmiş cesetler; yeni toplama kampları; kin ve nefret dolu bir yabancı düşmanlığı, yanmış çılgın canavarın külleri arasından homurdanmaya başlayan ırkçılık; yürekleri parçalayan ağıtlar, toplasan denizlerin suları kadar olabilecek gözyaşları;boynu bükük,kırgın,hüzünlü yüzler.Ve yıkılmış insanlar ve mutluluğa,insani vicdana ilişkin yıkılmış inançlar... Bunlar,bir kurgu filmin kareleri değil, dünyanın neresinde olursak olalım,iliklerimize kadar, her şeyiyle yaşadığımız, her şeyiyle etkilendiğimiz gerçekler. Bu nedenle yine sormamız gerekli: Niye bu kan,bu kin, bu öfke, bu nefret, ey geçmişinden,deneyimlerinden hiçbir ders çıkarmayan,hemencecik çılgınlığın ve şiddetin cazibesine kapılan, “hep ben hep biz” diyen unutkan insanoğlu?