Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Haşmet Usanmaz

Gecikenin vay haline!
“ Erken gelişen” bir çocuk sahibi olmak bütün ebeveynlerin hayali. Ama yaygınlaşan erken gelişmişlik, giderek daha sık görülen erken ergenlik ve erken menopoz olarak da kendini gösterdiğinde oturup ağlıyoruz. Yeni kuşaklar mesajı aldılar. Yetişkinliklerini 30 ile 45 yaş arasında yaşamalılar. Bunun öncesinde yaşamak ve çalışmak, bir aile kurmak ve terfi etmek için yeterince deneyimleri yok. Sonrasında ise ıskartaya çıkarılmanın ilk işaretleri belirir. Gecikenin vay haline! “Geri kalan” her zaman “anormal” olarak görülür.
Reklam
Terapi seansıyla olabildiğince sekteye uğratılmaması gereken yüklü bir programa “sıkıştırılmış” randevular bilinçaltıyla karşılaşmanın şokunu zora sokuyor. Analizin, “dayanmayı” sağlayan gündelik konforu bozmamak adına yalnızca “durumu saptama” arzusuna dönüşmesi hiç de şaşırtıcı değil. Serbest çağrışım için artık zaman yok, düşler için artık zaman yok. Çünkü bizler ezildik. Ve acılarımız da zamanla alakalı. Aslında büyük bir “zaman açlığı” çekiyoruz.
Bugün artık psikanaliz yapmak için bile zaman yok. Öznel bir değişim sağlayan ve düzenli buluşmayı gerektiren (Freud’un zamanında günde bir kez!) gerçek psikanaliz günümüz yaşamının ritmine “ uymuyor”. Büyük terapi piyasası bu nedenden ötürü öncelikle doğru saptanmış sorunlara hızlı çözümler getirdiği (kısacası varoluşun etkin yönetimine katkıda bulunduğu) kabul edilen çok çeşitli türevlerini sunuyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Zamanı kaybetme deneyimi, ajandaları okunmaz hale gelmiş “acayip yoğun”, “işi başından aşkın” insanlara özgü değil bir tek. Can sıkıntısı çekenler de bir o kadar nasipsiz. Kalan vakitlerini “öldürmek” için didindikleri halde onların da fazla zamanı yok. İşte paradoks bu, en azından görünüşte öyle: Bir yandan yokluğuna yanarken bir yandan da zamana karşı ölümcül düşünceler besliyoruz: Zaman rahatsız ediyor, onu sevmiyoruz.
Hız, bu kitabın da göstereceği gibi, bugünün toplumunda hâkim olan unsurdur. Hız, aldatıcı ve cazip, heyecanlandırıcı ve zalim, fantastik ve faşizandır; her şey hızlandırılmıştır, ilişkilerden geçici işlere, hazır yemekten hazır giysilere, hazır bilgiye kadar zaman kısaltılmış izlenimi uyandırır. Hızlandığı gibi, gittikçe daha küçük parçalara bölünmeye başladı zaman. Ajandalarda, randevu saatleri için on beşer dakikalık dilimler ayrılıyor artık. Bilgisayar ekranlarının köşesine çöreklenmiş saatler var; bilgisayarlar da zaten zaman, piko saniyeler ve nano saniyelere, insanın zamanı algılayışının da, duyduğu ihtiyacın da çok ötesinde birimlere ayırıyor, sadece durmadan bölmek adına.
Sayfa 12 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
En çok kentler yaratır modernliğin saate bağlı zamanını; onlar, tüm dünyayı saat ve takvimin yapaylığı üzerine yapılandırır. Modern kent hayatının yüreği saattir, durmadan daha hızlı, daha hızlı atar. Kasıl, ürk, kasıl, ürk. İnsanlar, modern toplumun çılgın hızından bahsetmektedirler.
Sayfa 12 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Modern kent hayatı, saatlerin istilası altındadır. Çalar saatler uykuyu korkuya boğar; uyanmak zorunda oldukları her gün, bir sürü insanın, uyanır uyanmaz aklındaki ilk düşünce şu olur: “Saat kaç? Geç mi kaldım? Dijital saniyeli dijital saatler, zamanı hızlandırır, işlerin son teslim tarihlerini acımasızca yaklaştırırlar sanki. Saatlere, giderek dakikalara bölerek düzenlenen çalışma programları, zamanı deler.
Sayfa 12 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Zaman ölçüleri her yerdedir. Parmaklıklı pencere, dikenli tel gibi kuşatır sizi.
Sayfa 12 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
…Numaralandırılmış ölçülerimizin parmaklıklarla bölünmüş, alt başlıklara ayrılmış kurgusuyla öylesine meşgulüz ki o harika, yaşam dolu şeyi göremiyoruz. Modernlik kasılmayı ve kaygıyı bilir, saati değil.
Sayfa 12 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Aktaran Freud’un özel doktoru psikanalist Max Schur
Eğer sonunda öleceksek ve daha önce çok sevdiğimiz varlıkları ölüm yüzünden yitireceksek, ancak engelleyebileceğimiz bir kaza veya rastlantıyla değil, hiçbir canlının ondan kaçamayacağı, doğanın acımasız yasasını yüce Ananke’ye boyun eğmiş olduğumuzla avutabiliriz kendimizi. Ölümün içsel gerekliliğine olan bu inanç belki de ‘varoluşun dayanılmaz ağırlığına’ katlanabilmemiz için yarattığımız sayısız yanılsamadan yalnızca biridir.
Sayfa 31
Reklam
Freud’un yakın dostu L Binswanger’e yazdığı mektuptan
- Kızı Sophie’nin ölümünü kastederek- O zamandan beri hepimizin üstünde bir ağırlık var ve ben bunu çalışma yetim üstünde de hissediyorum. Her ikimiz de (eşi ve kendisi) çocukların anne babalarından önce ölebilmelerinin korkunçluğunun üstesinden gelemiyoruz.
Sayfa 30
Freud’un onun için endişelenen Sandor Ferenzci’ye yazdığı mektubundan
Sevgili Dostum, Benim için kaygılanmayın. Biraz yorgunluk dışında aynıyım. Ölüm ne denli acı verici olsa da benim yaşama karşı duruşumu değiştirmiyor. Yıllarca oğullarımın ölümüne hazırladım kendimi ve şimdi kızımınki geliverdi. Fazlasıyla inançsız olduğumdan kimseyi suçlayamam ve zaten bir şikâyet merci var mıdır bilmiyorum... Varoluşun en derinlerinde, onarılamaz bir narsisistik yaralanma hissediyorum…
Sayfa 29
Seans Devam Etmeli : Kızı Sophie’nin Ölümü
Yeniden Freud’un yazışmalarına dönelim ve …kızının ölümü haberini verirken yazdıklarını okuyalım: “Bize gelince. Eşim bitkin. Bense seans devam ediyor diye düşünüyorum. Ama yine de bir hafta için bu kadarı çok fazla.” Freud,… her iki mektupta da yukarıdaki “seans devam ediyor” cümlesini Fransızca “seance continue” olarak kaleme almıştır. Burada onun yabancı bir dil kullanarak olayın duygusal ağırlığından kendini uzaklaştırma çabası içinde olduğunu düşünebiliriz. Ayrıca sahne sanatçılarının sıklıkla kullandıkları “Oyun sürmeli, şov devam etmeli” ilkesi böylece Freud tarafından psikanalize de uygulanmış olmaktadır. Evet, her şeye karşın seanslar sürmelidir!
Sayfa 27
Yapıtta Yazarın Yaşamının İzlerini Aramak
Sigmund Freud söz konusu olduğunda aynı yanlışa düşmemek ve onun her şeyden önce bir insan olduğunu unutmamak gerekir. Freud kuramcı, klinisyen, yazar ve düşünür olması ve insan ruh sağlığı üzerine evrensel olarak kabul edilebilecek önerilerde bulunması ortaya koyduklarının gerisindeki insani niteliklerini ortadan kaldırmamaktadır.
Sayfa 17
Freud’un bir edebiyat yazarı olarak kabul edilip edilemeyeceği sorusu sorulabilir ama bu soruya yaşamı boyunca aldığı tek ödülün bir edebiyat ödülü olan Goethe Ödülü olduğu yanıtı verilebilir. Ayrıca onun yapıtının çevirilerinde bu nitelik sıklıkla kaybolmuş olsa da Almanca metinlerdeki özgün dilinin son derece edebi olduğu sıklıkla vurgulanmıştır.
Sayfa 16
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.